“Güçlü”nün yasaları yok saymak veya kitabına uydurmak becerisiyle ahlâk ve vicdanı yok sayarak sözünü geçirmesine zulüm deniyor.
“Güçlü”nün yasaları yok saymak veya kitabına uydurmak becerisiyle ahlâk ve vicdanı yok sayarak sözünü geçirmesine zulüm deniyor.
Zalim ise zulmeden yani acımasız, haksız davranan demek.
Kafa karışıklığınız giderildiğine göre, söyleyin hele, zulme/zalime hoşgörü var mıdır erenler?
Şahsınıza yönelen kötülüklere sabretmeniz ayrı bir bahis.
Bir çocuğun istismar edilmesine sabır söz konusu olabilir mi meselâ?
Ya yetkilerin istismarı?
Tevil yolu ile kamu hakkına girilmesi peki, hani kızıl yetim, dul ve acizlerin içinde yer aldığı kamu...
Mahzunların hakkının yetki gaspı ile iç edilmesine seyirci kalmak hoşgörü bahsinden midir?
Öyle ya, “alnı secdeye gidiyor diye kandık” demişlerdi.
Siz de mi aynı gerekçeyle susuyorsunuz?
O vakit sorayım:
"Secde Edilen’in Adaleti" bunu mu emrediyor –hâşâ-?
Dininizden yırtarak dünyanızı yamamanın adı mücahede değil münafıklık olabilir ancak.
Ayrıca bilmeliniz ki kimin hakkına zorla giriyorsunuz o zulümdür, ister kâfir olsun, ister derviş.
Belki de son nefes vurgusunun hep sıcak tutulmasında bir hikmet de budur.
Ve “ummadığınız” insandan doğan -nedense şaşırtıcı- merhametin de…
“Kimsenin imanını sorgulamayın ama kendi hâlinize bakın” demeye çalışıyoruz.
Zalimlerden misiniz?
*
Bunları bıkmadan, usanmadan neden yazmaktayız...
Çünkü geleceğimiz, gençler, elden gitti, gidiyor.
Şekil bakımından uhrevî hassasiyet taşıdığı zannı besledikleriniz, güvenilmez olmak bir yana, içlerinde, seküler sınıfına attıklarınızdan görece çok daha düşük değerde “sevgi” barındırıyor olabilir.
Örnekleri pek çoktur.
Ancak siz iyi ve kötü zanlarınızın esaretinde yine adaletin terazisini kırmaktan geri duymuyorsunuz.
Zanlarınızı besleyen de sizsiniz aslında:
Hoşunuza gidecek biçimde görünenler bu zannı oluşturup oradan "yürüyor", diğerleri ise münafıklardan nefret ettiği için sizin gibi görünmemeyi özellikle seçiyor.
Yani hiçbir şey göründüğü gibi değil ve siz mücahit dava adamında feraset ve basiretin kırıntısı bile yok!
*
Gençlik sizin işiniz, değil mi!
Büyük planlarınız mevcut ve bir hayli de yol aldınız.
Biz görmüyoruz, kötüyüz, o yüzden hoşgörünüzden nasibimize bir şey düşmüyor ama, ama çalışıyorsunuz.
Meselâ kamu parası ile aranızdan çıkan bazı hatiplerin ceplerine para koyuyor, ordan oraya taşıyıp kocaman salonlarda konuşturuyorsunuz.
Sözde öncü nesiller yetiştiriyor, medeniyet tasavvuru geliştiriyorsunuz.
Para var, mavra var, şehvet var...
Ancak içinde hikmet yok!
*
Gençlik sevgisiz azizim.
Modern mutfaklarda en janjanlı malzeme ile değme şeflere şapka çıkartacak tabaklar hazırladınız.
Haydi Ocak nedir, sofra nedir, öğreten olmadı ceddinizden.
Ama bari sevgi katsaydınız bir tutam.
Kurutmasaydınız pınarları.
Zalime ve zulme, önünde mahzunları paspas edecek kadar hoşgörü gösterirken, Hz. İnsana da bir gıdım acısaydınız...
*
Türk "İrfan"ı ve Türk "İhlâs"ına odaklanmamanın ihanet dışında bahanesi olmaz.
Kullukta ve davranışlarda tam samimiyet...
Katışıksız, tam doğruluk...
Temiz sevgi ve yürekten bağlılık...
Yani İNSAN OLMAK...
Her türlü gösterişten, şirkten, dünyalık kaygılardan, çıkar hesaplarından arınarak, saf ve tertemiz bir şekilde Tevhid'e yönelmek...
Müslümanlara İhlas Sûresi’ni, Tevhid’i tebliğ ediyorum.
Vesselâm...