Hakikaten öyle; bindik bir alamete, gidiyoz kıyamete!

Cem Karaca merhumun bir şarkısına da söz olmuş bu ifadeyi açalım:

"Kişinin önünü göremediği ve ne olduğu belirsiz bir duruma doğru gittiğini anlatan bu atasözü, sonu hayr'lı olmayan veya tehlikeli durumlara yol açabilecek olaylara doğru, bodoslama gitmek anlamına da gelmektedir."

İki örnek olay üzerinden sizi düşünmeye davetlisiniz:

İlki, Filistin/Gazze’de süregelen Müslüman soykırımına karşı hiddetle dolu vatandaşlarımızın haklı tepkilerini, "birilerinin", operasyonel "Hilafet Devleti" istikametine yönlendirme girişimi.

En son büyükçe bir açıkhava toplantısı düzenlendi 1 Ocak 2024 tarihinde.

Kalabalığın önünde "Filistin Hilafet ile Kurtulur" pankartı ve arkadaki yığının ellerinde bayrak benzeri nesneler göze çarpıyordu.

Z neslinden bir genç “hilafet getirici” aktivistle yumruklaşmış ve burnu kanayan aktivistin görüntüsü sosyal medyada ilgi çekmişti.

Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği son sınıf öğrencisi ve emekli subay oğlu delikanlının tutumunu ve ruh haletini yorumsuz geçiyoruz.

Ancak anayasal suç işlediklerini ya farketmeyen ya da hukuka tâbi olmadıkları zannıyla bunu takmayan, son tahlilde ne derece "zeki" oldukları tartışmalı arkadaşların akla ters mevcut durumuna odaklanma gereği hissediyoruz:

Öncelikle tarihin herhangi bir döneminde Hilâfeti temsil eden bir bayrak hiç olmadı.

Kimi mücahitlerimizin (!) insan/İslâm ve medeniyet karşıtı inşaat işlerinden ve kamu iktisâdî teşebbüslerindeki çok sayıda haksız-ballı görevden fırsat buldukça taşıdığı sözde hilâfet bayrakları ise aslında ya Işid, ya Kaplancıların "Hilafet Devleti", ya Suudî Arabistan ya da dinci mitinglerde 28 Şubat'tan beri görülen yeşil tevhid bayrağı.

Hilâlli yıldızlı bayrağımızı yok sayanlar, gençlerin "Akpli dayı" ifadesini azıcık ciddiye alsalar iyi olabilir bu arada.

Bahsettiğimiz gencin anlık bir refleksle (belli ki dolmuşluk neticesinde taşmayla) şiddete başvurması olayını "Hilâfet heveslisi" yığının çatışmaya dünden razı hırçın tutumu gölgesinde düşünebilirsiniz.

Zira bu güruh o gençlere ellerindeki 4 tuhaf bayraktan birini sallayarak "kudurun" diye bağırıp duruyor ve hatta bazıları özellikle sosyal medyada açıkça tehditler savuruyor.

Yine de ilgili genç bu yanlışa düşmemeli, o ekmeğe yağ sürmemeliydi.

Yani delikanlıya sahip çıkıp onu ve öfkeli diğerlerini gazlayanlar da makul davranmıyor.

Eylemin referansına dayanarak desteğini belirten gerçek kişilerin iletileri kayda değer mi, değmez mi, açığa çıkar yakında.

İkinci örnek, gerçekleşmeyen süper kupa finali.

29 Aralık 2023'te Suudi Arabistan'da oynanması gereken maç “Türklerin ortak değerlerinin horlandığı gerekçesi ile” takımlar sahaya çıkmayı reddedince havada kaldı.

Resmî kurumların açıklamaları son derece yetersiz ve dahası inandırıcı bulunmuyor.

Gâzi Paşa'ya hakaret boyutunda söylemlerle hücum edenler vaziyetten rahatsız.

İstiyorlar ki bu vesile ile surda kocaman bir gedik açılsın ve psikolojik bir eşik daha aşılsın.

Hakikati zemininden sarsmak ve bağlamından koparmak yönelimindeki dinci odaklar ilginç biçimde cüretkâr.

Gâzi'yi yeseler doymazlar âdetâ.

*

Dikkat ederseniz İslâm kelimesini özenle başımızın üstünde tutup haddi aşanlara hep "dinci" dedik.

Mücahit kelimesinin yanına ise parantez içinde ünlem koyarak onları da “davadan” uzakta tuttuk.

Çünkü bu keyfiyetten kopuk, yakışmayan ama kurulmuş kalabalık ne İslâm'ı temsil mevkiinde ne de Cihat derdinde.

Tam manasıyla konformist, yoldan çıkmış ve sabun gibi kayganlar.

Ganimeti (!) geri döndürülemez şekilde hânelerine kaydetmek arzusunda dünya düşkünleri mesabesindeler.

Hani bütün oyuncakları önüne toplayıp el uzatana cırlayan haylaz çocuklar vardır ya, aynen öyleler.

Siyasal dincilerin aynı operasyonun meyvesi cumağatlarla kolkola Töre'yi dönüştürmek hedefiyle 3 vardiya hâlinde çalışıyor olması basit bir olay değil erenler.

Töre'nin silinmesi demek, irfan'ın buradan gitmesi ve İblis'in meydanı boşaltması demektir.

Antik şehirleri ve paganist ayinleri siyaset eliyle diriltilen Roma’nın geri dönmesi demektir.

İhanet dediğin, şöyle çöl otlarına benzer, yavaş ve sezdirmeden filizlenir.

Sonra bir an gelir, "artık ben devletim!" der.

"Kapa çeneni aşağılık mevali! Hak-hukuk da ne!" havasına bürünür.

*

Bez parçası saydıkları Türk Bayrağında Kelime-i Tevhid nakşedilmiştir, bilmeyen var mıdır?

Türk inanma ve anlama modeli her şeyiyle Tevhid, Vahdet esaslıdır.

Oysa hızla töresizleşen beton kafalıların öykündüğü topluluklar ikilik, çokluk içine düşmüşlerdir.

Ve Töre'nin Türk'ünün Devlet'i ağır işler ama hedefine varır.

Ceza kesmez, bedel ödetir.

Paslanmaz çeliklik ile demir gibi paslanmak arasında seçim yapmak zorunda bırakılamaz.

Ne "Sonsuz olan devlet menem, ben ona buna sığmazam" diyen ama ulemânın (!) kararı gereğince derisi yüzülen Nesimî'nin ne de diğer Türkmen ulularının sesi asla kısılamamıştır.

Garip gurabanın ve cümle varlığın hakkının da elbette bir Koruyanı (CC) vardır.

O'nun adaletinden sual olunmaz.

Cümle çöl otu tabiatlıyı O'na havâle ediyoruz.

Görev verilirse de başımız üstüne deriz.

...

"Cân ile hem cahan menem, dehr ile hem zaman menem...

Gör bu letîfeyi ki, men dehr ü zamane sığmazam..."