"Bir toplum, ahlâkî pusulasını kaybettiğinde, 'içten' çöker."

"Bir toplum, ahlâkî pusulasını kaybettiğinde, 'içten' çöker."

(When a society loses its moral compass, it collapses from within. – G.K. Chesterton)

Ebû Bekr-i Verrâk’tan nakille “İslâm Tasavvufunun Meseleleri” eserinde Erol Güngör de aslında ahlâkî pusuladan bahseder:

“İnsanlar da üç sınıf önemlidir: Devlet adamları, âlimler ve zâhidler.

Devlet adamları bozulunca, halkın huzûru bozulur.

Âlimler bozulunca, halkın dîni zayıflar.

Varını yoğunu Allah yolunda harcayan zâhidler bozulunca da, ahlâk fesada uğrar.

Devlet adamlarının kötülüğü zulüm ile, âlimlerin bozukluğu hırs ve tamah ile, zâhidlerin bozulması da riya ile olur.”

Zahid dediği var ya, kendinden “ben fakir” diye bahsedenler…

*

Piyasaya sonunda yarım yağlı tereyağı da girdi.

Ahlâk'ı alınmış din gibi bir şey mi acaba?

Malum, son yıllarda dindar ama ahlâksız toplum inşa etmekte çok başarılı oldu Mısırlılar.

Herkes beden sağlığı ve uzun ömürlere odaklanmış.

Oysa canlar ölesi değil aslolan kalp sağlığı.

Kalp ise hayvanların uzay/zaman sınırlarının tümüyle dışında.

Dünyalık olmaya, daha da düşkünleşmeye "can atmak"!

Hani bozkırın tezenesi elini kalbine götürmüştü...

“Burası var ya, taşa toprağa gerek kalmadan insanın gömüldüğü tek yer.” demişti ya...

Özellikle 16. yüzyıldan beri "Tevhid karşıtı aklın" şiddeti giderek artan stratejik operasyonuna maruz kalıyor, ayağımız kaydıkça inanma ve anlama modelimizle bağımızı biteviye yitiriyoruz.

Bilginin kaynakları ve tevili aynı aklın planlı müdahalesiyle maniple edilegeldiğinden bilim dediğimiz olguya bile yabancı düşüyor, Vahdet şuurundan uzaklaşıyor, hikmet ve irfandan kopuyoruz.

Bugün; Türklüğümüz, İslâmlığımız, ahlâkımız ve yaşayıp yaşamadığımız tartışmalıdır.

Devlet, vatan, bayrak, hukuk, aile, eğitim, ahlâk, ocak tartışmalıdır.

Dört asırlık çöküş sürecinde son darbe NATO mekanizması ile vurulduğundan, takip eden vakalarla topyekûn vakıa tartışmalıdır.

Vakıa din, vakıa milli, vakıa cemaat...

Komünizm ile mücadele her nasılsa NATO'ya hizmetten farklı sonuçlar doğurmamış, komünistler ise düşman olarak vatanseverleri görmekle asıl düşmanın elinde oyuncak olma sefilliğine düşmüşlerdir.

İtiraf için geç kalınıp kalınmadığını boş verin, algı ve bilgimiz vasatın altında, tartışmasız.

"İlk tarih" unutulduğu ve tarih kronolojinin zaman mefhumuna rapt edildiği için atalar da, gelenek de tartışmalıdır.

Konuşanların geneli ya kara cahil, ya ahmak, yahut hain.

Bugün neyin yerli ve neyin milli olduğu veya olmadığı kesinlikle tartışmalıdır.

Düşmanın değirmenine su taşıyan pek çok eşek omuzlarda taşınmaktadır.

Helâl diye hınzır eti, tahir diye çişi servis edilmektedir, gıda tartışmalıdır.

"Bir bildiği vardır" denilenlerin bir-ikisi hariç gayrısı ele geçirilmiş, öne geçirilmiş, başa geçirilmiştir.

Zaafları ile esaret altına alınanların kendini feda ederek yolu açacak erdemden yoksun olduğu görülememektedir.

Her türlü dava adamı fikriyatından buram buram riya sızmaktadır.

Ancak üç-beş tane kalan hakiki yol başçılarını dinleyen var mıdır, tartışmalıdır.

Ya bilen ama bildiğini söylemeyenler?

Her şey yolundaymış gibi hayatın doğal akışına yelken açan fakat fırtınalı denizde şer olana göğsünü siper edip karşı koymayanlar?

Bu pasif, bu reaksiyoner bile olmayan zihniyet nasıl bir dünyevî kaygı ile doğmuş, yayılmıştır?

Aynı stratejik aklın çok katmanlı ve sürekli güncellenen gizemli operasyonu işte son tahlilde sözüm ona hakkı tebliğ eden ama şerre tavır koymayan bu müsait türünü üretmiştir.

Böylece dili hakkı söylerken bütün varlığı ile hakka tecavüz edenler dava adamı diye rağbet görebilmektedir.

Bunlar tüyü bitmemiş yetimden dişleri dökülmüş nineye kadar hedef seçerken umarsız, duyarsız ve hesapsız bir gevşeklik içindedir.

Çünkü hesap vermeyeceklerine, bitmeyen saltanata eriştiklerine inanmışlardır.

Bunların insan olduğu tartışmalıdır.

Azizim...

Etrafa değil, aynaya bakmalıdır.