Edebiyâtımızda bir Molla Kâsım vâkıası vardır.
Edebiyâtımızda bir Molla Kâsım vâkıası vardır. Kendisi Bizim Yunus’un çağdaşıdır da aynı zamanda. Kimi kaynaklar Yunus Emre’nin şiirlerine bakarak, Molla Kasım Şirvânî’nin hem yaşça büyük, hem de nüfuzlu olduğunu söylüyorlar.
Yalnız, birbirlerini görmeden aralarında geçen bir mesele var, o da şu:
MENKIBE Mİ, MEVHİBE Mİ?
Yunus, üç bin şiir söylemiştir. Zaman sonra bunlar bir şeriat (hukuk) âlimi olan Molla Kâsım’ın eline geçer ve bir su kenarına oturup okumaya başlar.
Menkıbeye göre; ilk bin tanesini okuyunca şeriata aykırı bularak yakar. Sonraki bin tanesini de aynı sebeple parçalayıp suya atar.
İlk etapta bakınca nasıl da atmasın ki? Yunus meselâ, bir yerde;
"Aşkım galip geldi yüreğim harlar
Âşık olan ârı nâmusu n'eyler
Behey Yûnus sana söyleme derler
Ya ben öleyim mi söylemeyince"
der. Tabi söyler söylemesine, ârı, nâmusu bir nevî hiçe sayar gibidir ama bunun sıkıntı olacağının da farkındadır. Nitekim, Hallâc-ı Mansur, sırrını ifşâ etmenin bedelini canıyla ödemiştir.
AŞKIN ŞİDDETİ, ŞER’İN HİDDETİ!
Durum böyleyken, bir sûfî şair, şeriatın zâhirine ters, insanlarca yanlış anlaşılıp zihinleri bulandıracak, dolayısıyla şer’an tecziyeyi gerektirecek böyle sözleri niye söyler? Bu hâl, elbette aşkın ve coşkunun şiddetiyle alâkalıdır. Bu coşku artınca şâir, kendinden geçerek böyle sözleri söyleme noktasına gelir.
Her neyse, Molla üçüncü bine başlayınca şöyle bir beyitle karşılaşır:
"Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sîgaya çeken bir Molla Kâsım gelir"
Molla Kasım, bu beyti okur okumaz, hatasını anlar. Çünkü Yunus'un ona ilk iki bin şiirde "eğri büğrü" gelen sözlerinin asıl manasını anlamaya başlamış, böylece onun büyüklüğünü idrak edip yaptığından pişmanlık duymuştur. Fakat ne çare ki elde bin şiir kalmıştır.
MEDRESE-TEKKE ARASI YOLLAR…
Yunus Emre uzmanı şâir-yazar Mustafa ÖZÇELİK meselenin hakîkâtini Lâcivert Dergisi’ndeki yazısında şöyle îzah eder:
Bu menkıbe öncelikle tarih boyunca sıkça karşılaşılan medrese-tekke çatışmasının bir örneği olarak da okunabilir. Bu durumun en önemli sebebi ise fakih diliyle derviş dilinin farklı olmasıdır...
ŞERÎAT, TARÎKAT YOLDUR VARANA…
Menkıbeyle ilgili buna benzer çok görüşler vardır. Şeriatsız tarikat olmaz. Hiçbir şey olmaz. Normal dindarlık ta olmaz. Molla Kâsımlar, sözün zâhirine takılıp îmanı zora girecek kesimler adına îtirazlarında haklıdırlar. İyi de ediyorlar. Meselenin hakîkâtinin anlaşılmasına vesîle oluyorlar. Îman çok önemli, en öneli konu zîrâ. Şeriat âlimlerinin hassâsiyeti de burada.
Neyse, son tahlilde bizim konumuz bu değil. Menkıbede geçen her iki şahsiyet te edebiyatımızın mümtaz mevkîlerine yerleşmişler. Önemli olan bizim bunları okuyup değerlendirmemiz.
SÎGA DEĞİL, DİKKÂT ve İNTİBÂH!
İşte biz de bu Molla Kâsım’dan ilhamla Molla RASİM diye bir mahlas benimsedik. Ki, kimi Molla Kâsımvârî duygu ve düşüncelerimizi bu imzayla ifâde edebilelim.
Râsim deyişimiz de bunu resim’den ism-i fâil kalıbıyla berâber “resim çizen, fotoğraf çeken” anlamına geldiğini var saymamızdan dolayıdır.
Yapmak istediğimiz şey; böylelikle toplumun ve kendi iç ve dış âlemimizin fotoğrafını çekerek durumu ortaya koymak suretiyle, farkında olmadan savrulduğumuz, şirazeden çıktığımız kimi konulara dikkât çekmek.
Yanlış anlamayalım; mesele Molla Kâsım gibi sîgaya çekmek değil, sâdece dikkât çekerek intibaha dâvet etmektir.
YENİ DÖNEM, YENİ ÇERÇEVE…
Tamâmen bu düşüncelerle geçen yılın Hazîran’ında Yeni Dönem’de yazmaya başladıktan sonra ön sayfada çerçeve içerisinde RESM-İ HÂL başlığı ve Molla RÂSİM imzasıyla, günün panoraması ya da uyarıcı nüktesi niteliğinde dörtlükler yayınlamayı hedefledik. Bu çerçeve içerisinde başka nükteli söz ve şiirlerin de yer alabileceğini öngördük.
İLM-İ HÂL’DEN RESM-İ HÂL’E…
Resm-i Hâl de İlm-i Hâl’den mülhem. İlm-i Hâl; hâl ilmi, Resm-i Hâl de hâlin resmi, yâni manzaramız.
Zaman zaman bu meyânda dörtlükler yayınladık. İyi de oldu. En azından kendimiz için farklı bir söylem şekli meydana gelmiş oldu.
Bunun ilk örneklerinden birkaçını sunalım isterseniz. Bakalım nasıl bulacaksınız:
-BÖLÜK-PÖRÇÜK KIT’ALAR-
-BESMELE-
İlk önce de; Rabbi yessir!
Ki, şeytan almasın esir!
İşin bereketi için;
Besmele en başta gelir…
-NİYET-
Gâyemiz değil kimseyi
Hedef alıp sıra dizmek!
Yanlışa dikkât adına
Sâdece bir resim çizmek…
-TABLO-
Molla Kâsım değil, Râsim
Tablo çizmektir hevesim
Râsim, resim yapan demek
Kelimelerden merâsim!
5.6.21
-RE’SEN ve de RESMEN!-
Molla Kâsım değil, Râsim
Yok “Kıt’a dur!” ne merâsim
Sâdece bir panorama;
Manzaraya dâir resim!
-DEĞİL Mİ?-
Zevk sâikiyle yaşamak
Nefse esâret değil mi?
İstikâmeti boşlamak;
Körce cesâret değil mi?
7.7.21
-EMEKLİ?-
Vakit nakit!
Elest, akit!
Var mı olmak?
Mütekâit!
11.7.21
-YANGIN-
Ormanlar yanıyorken
Bağırdık avaz avaz
Toplumsal yangınımız;
Bunlardan daha mı az?
28.7.21
-KUYU-
Fazla öne çıkma NAZAR olursun!
Şöhrete bulaşır PAZAR olursun!
Düşünürken yükseleceğini böyle;
Düşeceğin kuyuyu KAZAR olursun!
12.8.21 Eymür
-ÇİLE-
Nedir çektiğimiz edepsizlerden?
Görgüden nasipsiz, nesepsizlerden!
Mızmızlık bir nevî karakter olmuş;
Şikâyeti yersiz, sebepsizlerden!...
25 Ağustos 21 Eymür
-FINDIK ve SANDIK-
Namazlar-niyâzlar fedâ fındığa!
Câmisiz-cumâsız döner zındığa!
Giyimler-kuşamlar, diller müptezel;
Sepet sepet günâh yığar sandığa!
03 Eylül 21 Eymür
-BEYTÜL'HAK-
Câmisizler, Câmisizler;
Neden sevmez câmi sizler?
Hak evine girmeyince;
Nasıl bulur hâmî sizler?
13 Aralık 2022
MEDET YÂ İLÂHEL'ÂLEMÎN...
Bu günlük te bu kadar. Son dörtlük te gündeme ve hattâ bugüne özel oldu. İnşâllâh kâffesini güzel bulmuşsunuzdur.
Rabbimiz Zül’Celâl wel’Kemâl Hazretleri, başta Doğu Türkistanlı -zulmün misli görülmemiş en fecîsini yaşayan- kardeşlerimiz olmak üzere cümle Ümmet-i Muhammed’in yardımcısı olsun.
Bu duygularla hepinize sevgiler-saygılar, sevdiklerinizle berâber sonsuz mutluluklar wes’selâm…