Altı yaşındaki bir kız çocuğunun tarikat müridi ile evlendirilmesi konusunda, son günlerde özellikle Sosyal Medya da kıyametler kopmaktadır.
Altı yaşındaki bir kız çocuğunun tarikat müridi ile evlendirilmesi konusunda, son günlerde özellikle Sosyal Medya da kıyametler kopmaktadır. Muhalefet çevreleri yer malı bulmuş mağribi gibi olayın üstüne atlamışlardır. Bu bir tecavüzdür, çocuk istismarıdır diye olayı gerçek amacından saptırmaktadırlar. Keşke tecavüz veya istismar seviyesinde bireysel bir suç olsa, Yargı cezasını verir der geçerdik. Her şeyden önce teşhisi doğru koymalıyız. Olay, 300 yıllık çürümüş bir kültürün, cemaat ve tarikatlar üzerinden Millete dayatılmasıdır. Tehlikenin derinliğini bu şekilde anlamadığımız takdirde hiçbirimizin namusu güvencede değildir.
Yakın zamanda vefat eden İsmail Ağa Cemaati Liderinin cenazesine gidip boy gösteren siyasetçilerin, tecavüze uğradığı ve istismar edildiği iddia edilen kız çocuğunun durumuna gözyaşı dökme hakları yoktur. Bu gözyaşları sahte timsah gözyaşlarıdır. Utanmadan televizyon ekranlarına çıkıp, ‘’bu çocuğun uğradığı duruma karşıyım ama, bu bahane edilerek cemaat ve tarikat düşmanlığı yapılmamalıdır’’ diyen siyasetçiler, en az bu suçu işleyen alçaklar kadar suçludurlar. Daha kendisini tanımayan, cinsiyetinin bile farkında olmayan zavallı bir kız çocuğunun yaşadığı dram üzerinden savunarak veya kınayarak oy devşirmeye çalışanların tamamı ahlak yoksunudur.
Bu gün katıldığım bir toplantıda konu açıldı ve kınama anlamında fikrimi ifade ettim. Orada bulunan tanımadığım bir zat, ‘’bir dakika beyefendi biz dinimize hakaret ettirmeyiz, Peygamber Efendimiz de Hz. Ebubekir’in kızı Ayşe Validemiz ile çocuk yaşta evlenmiştir’’ diye çıkıştı. Bu olayı Peygamberin sünneti diye anlatmaya çalıştı. Bu zat öylesine gergin ve şiddet yanlısıydı ki, tersine bir cevap versem olay çıkaracaktı. Saplantılar paslanmış çivi gibidir, onları bulunduğu yerden söküp çıkarmak çok zordur. Beyin nasıl eğitilirse öyle düşünmektedir. Muhakeme ve sorgulama yeteneğini kaybetmektedir. Orada bulunan gençlerden bir tanesi, ‘’peki sen 6 yaşındaki kızını tarikat müridine verirmisin’’ diye sordu. O da şeyhime danışırım, icazet alırsam veririm dedi.
‘’Tarik’’ yol, Tarikat Allah’a giden yol diye ifade edilmektedir. Benin şahsi inancım Allah’a giden tek yol vardır, o da Hz. Kur’andır. Bunun dışında tarikat sayısı kadar Allah’a giden yol olduğu iddia edilmektedir. Herkes inandığı gibi yaşamakta serbesttir. Neden o zaman bütün tarikatlar Allah’a ulaşmak için değil de, siyaset ve ticarette etkin olmak için mücadele etmektedir, bunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Bir süre önce yine bir tarikat liderinin genç kız ile ilişkiye girdiği medya da yer almıştı. Kızın babası bu durumu tepkiyle karşılayınca, tarikat şeyhi ‘’nefsime yenik düştüm, izin ver kızını nikahıma alayım, sen de benim Ebubekir’im ol’’ demiştir. Yani ben Peygamberim, sen de Ebubekir ol diyerek o babayı ikna etmeye çalışmıştır. Görünen o ki bu olaylar, ne ilk, ne de son olacaktır.
Tarikatlar, din kullanılarak oluşturulan bataklıktır. Bataklığı kurutmadan sivrisineklerden kurtulmak mümkün değildir. Bunu söylediğim zaman hemen bir siyasetçi çıkıp, genelleme yapmamak lazım, hak tarikatlar da vardır diyor. Yani benim tarikatım iyi, senin tarikatın kötü demeye çalışmaktadır. Siyaset Kurumunun bu kayırmacı ve adaletsiz yaklaşımı devam ettiği sürece üzücü vakalardan kurtulmak mümkün değildir. Hz. Peygamberin sağlığında mezhep, cemaat ve tarikatlar yoktu. Kur’an dışı yorum ve oluşumlarla İslam Dini’ni özünden saptırmanın çok büyük vebali vardır. Aslında Cumhuriyet Laiklik ile bu sorunu çözmüştür. Devlet hiçbir inanç, mezhep, cemaat ve tarikattan yana taraf olmamalıdır.
Her ne hikmetse siyasi iktidar bu tecavüz ve istismar olayının tartışılmasına alabildiğine izin vermektedir. Başka zaman olsa böyle bir habere ulaşım engeli konulurdu. Bunun arkasında ya İsmail Ağa Cemaatine bir had bildirme, yada bu olayı tartıştırarak ekonomideki kötü gidişin, EYT’nin ve asgari ücretin tartışılmasını engellemektir. Maalesef halkın gündemi unutularak bütün toplum bu daramı tartışmaya yönelmiştir. Halbuki şiddetle karşı çıkılması gereken, din kisvesi adı altında, çürümüş kültürün millete dayatılması olmalıdır. Gerçeği bilinmeden önce timsahların avlarını yutarken gözyaşı döktüğüne inanılıyordu. Oysa timsahlar avlarını yutarken ağızlarını çok açtıklarından gözlerinden bir sıvı akmaktadır. Gözyaşı gibi görünen bu sıvının gerçekte üzüntü ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Aynen siyasetçilerin altı yaşındaki kız çocuğunun dramına döktükleri gözyaşı gibi.