Bir gün gâvur memleketlerinin birinde kiliseye yeni bir papaz yollamışlar. Memleket dediysem ufak bir yer bizim Ulubey’den az büyük. Tabi papaz oranın yabancısı kilisenin yerini bilmiyor mahallede oynayan çocuklara soruyor. Çocuklar papaza yolu tarif ediyor papaz dönüp durup aynı yere geliyor en son tekrar çocuklara soruyor. Çocuklar bu sefer gel papaz emice biz seni götürelim diyor. Neyse bunlar geliyor kilisenin önüne papaz çocuklara cebinden çıkarttığı şekerleri ikram ediyor ve yarın gelin ben de size cennetin yolunu göstereyim diyor. Çocuklar basıyor kahkahayı sen tarifle kilisenin yolunu bulamadın, bize cennetin yolunu nasıl göstereceksin diyor.
Son zamanlarda özellikle diyanet tarafından sıkça dile getirilen konu gençler arasındaki dini tercihlerin İslamiyet’ten saptığı yönünde. Hatta bununla alakalı geçtiğimiz hafta Cuma hutbesinde de konu kendine yer buldu. Bahse konu olan Cuma hutbesinin bir kısmı şu şekilde: “Gençlerimiz ailemizin göz bebeği, bizi güçlü kılan en büyük imkân ve zenginliğimizdir. Onların inançları, hayalleri ve fikirleri bizim âtîmizdir. Zihinleri berrak, duygu ve düşünceleri heyecan dolu olan gençlerimizi anlamak ve onlara rehberlik etmek bizim vazifemizdir. Zira gençlik dönemi tecrübesizlik ve merakla çeşitli tehlikelere maruz kalınan bir dönemdir. Huzurlu ve bilinçli bir aile ortamında büyüyen, kendisine güvenilen ve maneviyatla desteklenen gençlerimiz, girdaplardan korunacaktır.”
Özellikle son 22 yılda iktidar partisinin siyasi figürleri sosyal çevreleri ve açıklamaları çerçevesinde muhafazakâr bir kimliğe bürünmüş durumda. Yıllarca çeşitli cemaatler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yan yana verdikleri pozlar da bu çıkarımımızın haklılığını ortaya çıkarıyor. Ayrıca yine Cumhurbaşkanının kullandığı dindar nesil yetiştirme sloganıyla yirmi iki senenin sonunda işlerin pek istendiği gibi gitmediği diyanetin hutbelerinde uyarı yapmasından anlaşılıyor. Yine sıkça duyulan ve Z kuşağı olarak adlandırılan yaş aralığının dini tercihlerini irdeleyenler faturayı sorgusuz sualsiz gençlere kesiyor.
Kendine dindar nesil yetiştirme atfında bulunan iktidarın yirmi iki senesinde yapılan sınavlara bakalım. Darbe girişimiyle ülkeye alenen savaş açan fetullahçı Terör Örgütünün kadrolaşmasının sebepleri de daha net ortaya çıkıyor. 2016 yılında meydana gelen darbe girişimi ardından yapılan araştırmalar sonucunda şu sınavlarla ilgili soruşturma ya da dava açıldı: 2010 KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı 2010 KPSS Genel Yetenek-Genel Kültür Sınavı, 2012 KPSS, 2012 Adli Yargı Hâkim ve Savcı Seçme Sınavı, 2014 LYS. Ayrıca polislik ve astsubaylık sınavları hakkında da çeşitli şaibeler kamuoyunu sıkça meşgul etti.
Yine bu bahsettiğimiz sosyal çevrenin içinde yer alan cemaat ve vakıfların adının geçtiği cinsel istismar haberleri de sık sık gündemi meşgul ediyor. Bu konuyla alakalı çok fazla örnek olmasına rağmen hepsini yazmak hem benim, hem sizin ruh sağlınızı olumsuz etkileyeceği için üç tanesinden bahsetmek istiyorum. İlki Ensar Vakfı’nın Çorum şubesinin başkanı ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Zekai İşler, iki öğrencisine cinsel istismardan 12 yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldı. İkincisi Karaman’da Ensar Vakfı’na ait yurtlarda 2012 ile 2015 arasında 10 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıkan öğretmen Muharrem Büyüktürk 508 yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı. Son olaraktan Denizli’de 2019 yılında Süleymancılar tarikatına ait Kervansaray Erkek Öğrenci Yurdu’nda 12 yaşındaki bir öğrenciye cinsel istismardan E.T. yakalandı, yurt mühürlendi. Bu kadar infialin üzerine bir kereden bir şey olmaz açıklamasıyla gündeme gelen bakanın olduğuna da maalesef şahit olduk.
Çalınan sorular, tecavüzler, kadın cinayetleri, hukuksuzluklar, komplolar ile büyüyen bir Z kuşağına ithaf edilen şey dinsizlik ve sapkınlık. Şimdide çıkmış bu gençlere size cennetin yolunu göstereceğim diyorlar. Gençler gülmekten kırılıyor ve soruyor; biz miyiz imansız?