Kafanızı karıştırmak istemem.

Ancak Kur’ân-ı Kerîm’i dikkatlice bizzat okuyunca binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan bazı belge, mitolojik anlatımlar, arkeolojik buluntular vs.'nin klasik ezberlere dayanan yorumları geçersiz kıldığı görülebiliyor.

Arap mitolojisine bakalım meselâ:

Hz Peygamber’den önce Kâbe iki katlı bir mimari yapı idi.

"Kâbe’nin ilk katında 360, ikinci katında ise Lât, Uzza ve Menat denilen üç put ve onların üzerinde hepsinden daha büyük Lâh isminde bir put bulunmakta, tapınak tamamlanmaktaydı.

Üç put, Kâbe’nin içinde Hannan, Mennan ve Deyyan olarak isimlendirilen üç sütun üzerine yerleştirilmişlerdi.

Bir dördüncü sütunun daha bulunduğu, adının da Sûbhan olduğu kaydedilmiştir."

Yerimiz dar.

O üç büyük put var ya, ölümlü somut varlıklara işaret ediyordu muhtemelen.

"Cahiliye" tabiri imansızlığı anlatır, o dönemin Arap elitleri son derece iyi eğitimli ve varlıklı idiler yoksa.

Ayrıca günümüz İslâmî kültürünün önemli kısmı israiliyatla doludur.

Dört büyük melek hakkında algımız eksikliklerle malul.

İçinde olduğumuz âlemi Cenab-ı Hakk'ın verdiği yetkiyle yöneten hiyerarşik bir yapı var anlaşılan ve Kur'an'da anılan Şira yıldızı ve çevresi (Sirius yıldız sistemi) konusunda bilgilenmeye ihtiyacımız var.

İsterseniz internette İslâm Ansiklopedisi'nde https://islamansiklopedisi.org.tr/mele-i-ala ve https://islamansiklopedisi.org.tr/istirak-i-sem adreslerine müracaat ediniz.

Sâffât sûresi 8. âyetin öncesi ve sonrası, sûrenin 6 ve 7. âyetlerinde göklerin azgın ve âsi şeytanlara karşı korunduğundan söz ediliyor olması, 8. âyette ise bu şeytanların mele-i a‘lâyı dinleyerek bilgi elde edemeyecekleri, Hicr sûresinin 18, Şuarâ sûresinin 210-212 ve Cin sûresinin 8-9. âyetleri ilginizi çekecektir.

Özetle genel nazarla âlem ve İslâm tasavvurumuz son derece problemli.

16. yüzyıldan bu yana savruluyoruz.

Mevcut-faal cumağat, cemiyet ve tarikatlar ekseriyetle sağ ayağımızı kaydırıyor, savrulmaya hizmet ediyor.

Kezâ yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele sözüyle yetki alan ancak işi yüzsüzlüğe varan Ak Parti burjuvazisinin dernek ve vakıfları da aynı faciaya çılgınca destek mahiyeti taşıyor.

Dindar gençlik yetiştirecekti ya bu muhitin müteahhit tıynetli sözde mücahitleri...olmadı.

Sebebini izah ettik.

Türk irfanını, Türk kimliğini, Anadolu Mayasını boğan zihniyeti "gaflet" sıfatı ile aklamak imkânsız.

Maalesef 4 asırdır süren operasyonun son 75 yılı ve özellikle son 22 yılı -planlandığı üzere- yıkıcı olmuştur.

Biz bu durumu geçtiğimiz son 30 günde Ordu'ya hiç uğramayan Ramazan vesilesi ile iliklerimize kadar hissettik.

Ordu Büyükşehrinde Ramazan ayından haberdar kişi sayısı bir çırpıda söylenecek kadar azdı.

Ama mücahitler (!) yeni taahhüt işleri peşindeydiler aynı hırsla.

Yerel seçim sonuçlarını da ranttan soyutlayarak okuyamadılar.

Yalnız "ezan dinmez, bayrak inmez, başörtüsüne bir şey olmaz" retoriği müptezel futbol paydaşları gibi onların da dillerinden düşmüyordu.

Ve ülke hızla bölünmeye gidiyor, türban ve tayt kombinleri topuklu ile bütünleşiyor, ezan ise diniyordu.

Geçen yıl, antik kıyafetler içinde Muğla Stratonikeia gezisine çıkan ilkokul öğrencileri gibiydi yerli ve milli ittifak.

Emevi zihniyeti törelenecekti güya ancak aksine bozkurtun rengi soldu yıllar içinde.

22 yıllık ara dönemi "Her alanda ve her anlamda yozlaşma" diye tanımlarsak sanırım hata etmeyiz.

Tek atımlık mermisi kalan milletin hızlandırılmış şekliyle 21.yy deneyiminin ama aslında son 4 asırlık devrin kazınarak silinmesi dışında bekâdan anlaması gereken ne olabilir?

Ya istiklâl ya ölüm yani.

Taassuplarınızı atmayı becerirseniz anlayacaksınız ki Fenerbahçe yine fener oluyor basireti bağlanmayana.

Aydınlık bir tarafta, karanlık karşıda.

Seçim bireylerin.

Siyâsî seçimler değil azizim, iradî seçimler.

Kahramanlar isimsiz olur ve ismi bilinenler yozoğlu yoz.

Yaz kardeşim, yoz dedim, yüzsüz dedim, yine diyorum, sen yaz ve şahit ol.

Müslümanları; istikamete, doğru itikade, iman etmeye çağırıyoruz.