Ticarete ne zaman ve nasıl başladınız?                 Eczacıbaşı ilaç sanayinde çalışırken o işi bıraktım. Yine o tarihlerde İstanbul´un ilaç sanayinde önde gelen ilaç firmalarından teklifler almama rağmen gelen teklifleri kabul etmeyerek köyüme döndüm. Çünkü köy aşkım, köyüme olan sevgim hepsinin önüne geçmişti. Bu arada Avrupa turuna çıktım, 3 aylık Avrupa turunda Doğu Almanya ile Batı Almanya´nın birleşmesini gördüm. Doğu Almanya ile Batı Almanya arasındaki farkı gördüm. İkinci dünya savaşının yıkımını gördüm. O tarihlerde Staline çok kızardım. Sosyalist ve barış yanlısı olan bir kişi çok sayıda insanın ölümüne neden olmuştu. Sonra anladım ki Hitlerin karşısında akıllı olmanın imkanı yoktu ki iyi ki Stalin varmış dedim. O da olmasa ölü sayısı daha da fazla olabilirmiş. 25 milyon birisi, 27 milyon birisi kayıp vermiş. Onun kadar deli olmasaydı, o kayıpları durdurmak mümkün olmazmış. Köyümü de çok seviyordum. ?Gözün cebi olsa da doldursan? derler ya işte o misal köyümü çok seviyordum. Köyüme döndüğümde evimizin yanında eski bir yapı vardı. Onu yıkmaya başlamıştım, yerine başak bir şey yapıp öyle İstanbul´a dönecektim. Bir gün komşularımızdan bir tanesi ? hayırlı olsun fırın yapıyormuşsun? dedi. Bende muziplik olsun diye eyvallah dedim. Aklımda fırıncılıkla ilgili hiçbir yatırım yoktu. Akşam yattığımda düşündüm. Ben iş yapacak değil miyim. Bir tarafımda laboratuvarcı olduğum için 1993 yılında fırıncılığa başladım. Bir daha İstanbul´a gidemedim. Biz işi tutturduk, ekmeği yetiştiremez olduk. Gelip ekmek bulamayanlar bana çık kızardı. Zaman geldi biz Ulubey´de vergi rekortmeni olduk. Öyle bir sevgi ve saygıyla işimizi yaptık. Daha sonra Ordu´dan fırın aldık. Burada güzel insanlarla tanıştık, birlikte iş yaptık. Ayrıca benim en büyük özelliğim, en büyük dostlarım çalışanlarımdır. Aldığım fırını sattım, daha sonra boşta kalan arkadaşlarıma acıdığım için bu fırını satın aldım. Akdeniz-Karadeniz yolunun güzergahının değişmesi neticesinde köydeki fırınımızda işler durma noktasına geldi. 3-4 yıldır zarar etmesine rağmen o fırını kapatmıyorum. Bu arada oğlum büyüdü, turizm okudu ona da turizm acentesi açtık. Buraya fırın açınca unlu mamullerle ilgili bir şeyler yapmak istedik.Yaş pastaydı, baklavaydı, poaçaydı günü kurtaralım istedik. Çalışanlarım benim için çok özeldir. Belki şaşıracaksınız ama ben burada hiçbir zaman çalışanımın maaşını kendi ellerimle vermedim. Emek kutsaldır. Onlar maaş günü gelir, hak ettikleri aylıklarını kasadan kendileri alır. Çoğu benimle pazarlık yaparak geldi. Buyur sen hakkını kasadan kendin al demişimdir. Bendeki mesele memleket sevdası. Ulubey gibi bir yerde bir sürü zengin varken vergi rekortmeni olmak benim neyime. Hiç unutmam Fehmi Naz abimiz buraya yanıma gelmiş, Öznur Özkul sen misin dedi. Bende evet dedim. Sen Ulubey Vergi rekortmeni olmuşsun seninle röportaj yapacağım demişti ama ömrü yetmedi. Fırıncı esnafı olarak sorunlarınız varmı, varsa nelerdir?                 Bizim en çok eleman sorunumuz var. İnsanlar çok mesai harcadığı için fırıncılık mesleğine sıcak bakmıyor, yoruldukları için çocuklarını fırıncı yapmak istemiyor, başka işlerle uğraşsınlar istiyorlar. Bir de bizim girdilerimiz hepsi serbest piyasadır, unu kaça alıyorsun, işçiyi kaça çalıştırıyorsun diye sormazlar ama ekmeği kaça sattığımızı sorarlar. Birde rekabet yapan meslektaşlarımız var. Mesela Ulubey´de ekmek 80 kuruş. Bu fiyata kesinlikle zarar ederler. Çıkıp benden 80 kuruşa 10 ekmek istesen, arkadaşımsın der para almam ama asla 80 kuruşa ekmek satmam. Benden olsun derim. Sporu sevdiğinizi biliyoruz, geçen yıl 5.yapılan Şayıp köyü güreş etkinlikleri kapsamında ağa seçildiniz, bu konuda neler söylemek ister siniz?                 Şayıp için bir şeyler yapmak lazım. Ben hep onu düşündüm. Köyüm için ne yapabilirim diye düşünürken güreş etkinlikleri kapsamında güreş ağası oldum. Köyümüz için ekibimiz vardı. Verdiğimiz maddi destekle köyümüzün giderlerini karşılamayı ön gördük. Bir yerde köyüme olan borcumu ödediğimi düşünüyorum. Ben her zaman sıkılsam tarihimden güç aldığımı düşünürüm. Herkes geldiği yeri bilmek zorunda. Bir ağalıkla köyüme olan borcumu ödemediğimi düşünüyorum. Köyümün kalkınması, gelişmesi adına bir öneri getirilirse seve seve destek çıkmaya hazırım. Umarım peşimizden gelen nesiller bizden aldıkları bayrağı daha üst yerlere taşırlar. Köyümün kalkınması, gelişmesi adına bir yararımız olmuş da bu konuda kendimi şanslı sayarım. Sizin desteğinizle şayıp(Güzelyurt) köyünün tarihini içeren bir kitap bastırdınız, bu konuda neler söylemek istersiniz?    Şayıp köyüne olan borcumu yerine getirmek için böyle bir kitabın basılması konusunda girişimlerimiz oldu. Geçmişimiz unutulmasın istedik. Tarih köktür. Nasıl bir ağaç köksüz yaşayamazsa, bir toplumda tarihsiz yaşayamaz. Ne zaman sıkılsam tarihimden güç almışımdır. Herkes geldiği yeri bilmek zorunda. Hava, su, güneş olmadan yaşanmaz derler ya, tarih olmadan da yaşanmaz. Bugün varsa yarın var. Bu köyde 3-4 göbek ötesinde atasının adını bilen yoktu. Ben onlara 9 tane atasını hediye ettim. Ankara Osmanlı tarihi arşivinden Hikmet hocam ve arkadaşlarının sayesinde kitabımız zenginleşti. Ordu tarihine ışlık tutacak eserleri öğrendik. Biz hep Osmanlıda Şayıp´ı bilirdik. Bizim tarihimiz daha eski olabilirdi, onu araştırdık. Şayıp´ın Hacı Emir oğullarına divana üye gönderdiğini gördük. Bunlar hoş anılar değil mi? Bunu herkesin beğendiğini düşünüyorum. Bizim bu eserimizin ardından 10-15 köyün böyle bir girişimde bulunması bizleri bu konuda daha da mutlu etti.

Editör: TE Bilisim