Orta yaşın üzerindekiler hiç farkında değiller ama genç kuşağın ciddi soruları ve kocaman iman sorunları var.
"Büyükler" imanlı mı bilmem, gençlerin sorularını da, doğru cevapları da bilmiyorlar, o kesin.
Lütfen dikkat:
Kâfir demiyorum bakın, müşrik diyorum, müşrikler bilgiyi maniple ediyor uzun çağlar boyunca.
Müsteşrikler (batılı doğubilimciler) içinde andığım kirli sürece bulaşmayan pek az.
İçimizdeki kimi dava adamlarını (!) gözünüzde büyüttüyseniz hepten fena!
Yozlaşmadan en çok etkilenen şüphesiz kutsal metinler ve din olgusu.
Deizm toplumsal ağları delip geçen son derece muhkem ayaklar edinebiliyorsa sebebi din esaslı anlatının zayıflatılmışlığıdır.
İslâm adına konuşanların cehalet ve hamakati rastlantı eseri zannedilmemeli.
Sosyal bilimler kadar fen bilimleri de zehirli odakların baskısı altında.
Bilimin kuralları diye dayatılan teoriler zorba beyinlerin ürünü.
İman ile küfrün mücadelesinde müminler; bilmenin, olmanın ve tanımanın uzağına düşmüş durumdalar.
Müşrikler, müminlerin acınacak acziyeti karşısında zafer sarhoşluğuna kapılmadan yok edici son taarruz için hazırlıklarını tamamlamış görünüyor.
Müminler aciz...
Çünkü; mal-mülk, statü, ölümsüzlük gibi olmayacak hayaller peşinde sürükleniyorlar.
Kur'an yüzünden okunsa da özüyle irtibat kopuk.
Eski kitaplar ise derinden operasyona uğramaktan kurtulamamış.
Hatta onlara sokulan bazı sahte bilgiler sanki Kur'an bilgisi gibi dolaşıyor Müslüman ağızlarında.
Nankörlük kapkara bulut gibi güneşin önünü kapatıp gönülleri soğutmuş bulunuyor.
Azıcık iyi niyetli olanlar varsa onlar da dört başı mamur bir duruştan mahrum, zihinleri sisli, idrak imkân dâhilinde değil.
Berbat şartlar hüküm sürüyor, dinî söylemlerin altı boş, anlam anlamını yitirmiş, nükleer savaş sonrası gibi şehirler.
En diri, en canlı, en insan kim deseniz, ya Gazze halkıdır ya da onların acısını hisseden diğerleri.
Burada, Türkiye’de, canlı var mı diye sual ederseniz, Gazze derim, Doğu Türkistan derim size.
Kendi kıt yetilerimle baktığım her yerde ve her aynada nankörler görüyorum, zombiler, tekinsiz iki ayaklılar.
Ancak nasıl oluyorsa her şey normalmiş gibi hutbe okuyabiliyor imamlar.
Siyasetçiler alt/üst bakım merkezlerinde saatler harcıyor, pahalı giysi ve aksesuarlar ile arzı endam ediyorlar.
Sanatçılar küskün, şebeklere kalmış meydanlar.
Filozoflar çekip gitmeli iken habire çemkiriyorlar.
Komün hayatı iyice kanıksanmış.
Lügatlerde kıskanma kelimesi artık yok.
Ar yok, namus yok, iffet yok, ahlâk yok, vefa yok.
Helâl yok, emek yok, hak yok, hukuk yok.
Tabut içindeki cesetle sırıtarak selfie çok moda.
Vahşilikleri algılayamıyor kimse.
En masum birey bir anda tahayyül ötesi vahşetin mümessiline dönüşebiliyor.
İnsanı ilk kimler ehlileştirmişti sahi?
Hâlâ cennet, cehennem vs deyip duruyor dervişler (!)...
Kıyamet kopuyor, duymuyorlar.
İblis...
İblis, davasında ademoğlundan daha samimi.
Adım adım hedefine yürüyor.
O gün geldiğinde, ayetle sabit, sorumluluk kabul etmeyecek!
Ben kimseyi kandırmadım diyecek.
Tebliğe en çok muhtaç kitle şüphesiz bizzat Müslümanlar!
Ne dini, ne imanı, Tevhidden kopuşun sonu şirk değil midir?
Derviş hiç müteahhit olur mu?
Sosyal medya fenomeni derviş olur mu?
İsmini yazdırmaya çalışılarak derviş olunur mu?
Neyin altına imza atmakta insan?
Yaşamak mı?
Ölüm mü?
Ahiret mi?
Yapay zekâ insanın yerini almayacak kardeşim.
İnsan, çekiliyor âlemden.
Halife iken selef oluyor insan.
Yani azizim...
Yazık değil mi?
Telef oluyor insan...