Coşkun YILMAZ da kim derseniz; bir önceki Pazar günü (4 Aralık) annesinin cenâzesi vesilesiyle Mesûdiye Darıcabaşı’da görüştüğümüz Ordumuz ve yurdumuzun değerlerinden, hepimizin gururu, iSTANBUL'DA SAHABE KABİRLERİ dâhil 100'e yakın cilt tutan nice güzel esere imza atmış, Cumhurbaşkanımızın elinden Kültür Ödülü almış ve bu ödülünü de annesine ithaf etmiş milletin hayırlı, örnek bir evlâdı; kelimenin tam anlamıyla ülkemizin seçkin münevverlerinden bir şahsiyet.
Geçen yazılarımızda da bahsettiğimiz gibi merâsime katılmanın ötesinde yazılacak çok şey var aslında. O gün cenazeye birlikte gittiğimiz iki arkadaş Coşkun Bey’in ayrıca Ordu İmam-Hatip’ten sınıf arkadaşlarıydı, onların anlattıkları var. Ayrıca bizim o anki gözlemlerimiz, geçmişten intikâl eden bilgilerimiz ve sonradan öğrendiklerimiz var.
COĞRAFYA'DAN TÂRİH'E, EDEBİYÂT'TAN ARŞİV'E...
Ama önce Coşkun Bey’in hayâtından genel çizgilerle başlayalım işe isterseniz. 1966 Mesûdiye Darıcabaşı doğumlu Coşkun YILMAZ 77 köyü ilkokulu, 1985 Ordu İmam Hatip Lisesi mezunu. 1989’da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi.
1990’da Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı’nda 10 ay kadar arşivist olarak çalıştı.
“Siyasetnamelere Göre Osmanlılarda İktisadi Düşünce” konulu yüksek lisansını 1994’de M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Bölümü’nde tamamladı.
ENSAR VAKFI, KIR GEZİSİ, ORİMDER...
Biz o yıllar olsa gerek, kendisiyle 1995 yılında Ensar Vakfı Ordu Şûbe Başkanlığını üstlendikten sonraki Ordu İmam-Hatip Mezunlar ve Mensupları adına yaptığımız Kır Gezileri ve Pilâv Günlerinde tanıştık. Ta İstanbul’dan bu program için geliyordu. Neşeli, sevecen, oldukça pozitif bir kişilikti. Kendisini marifetleriyle bilen arkadaşların yönlendirmesiyle olacak günün sunuculuğunu kendisine tevdi ettik. Ondan sonra hep o yaptı bu görevi. Çünkü gerçekten güzel bir takdim yapıyor, programı sürüklüyordu.
FÂTİH'TEN EYÜP SULTAN'A...
Daha sonra onu 2001 Şubatında Fâtih Câmii avlusunda Merhum Prof. Dr. M.Esad COŞAN Hoca'nın cenâze namazının kılınışı ve Eyüp Sultan Mezarlığı'na defni süreçlerinde görmüş, gerek basınla ilgili olarak gerekse merâsimin teşyîindeki gayret ve organizesini müşâhede etmiştik.
Zâten bu tür sosyal, toplumsal, kültürel organizasyon ve çalışmalar içerisinde olduğunu öğreniyor, burada da tekrar görmüş oluyoruz. Nitekim o sıralar ve sonraki dönemlerde, eğitim, yayın, basın, iletişim organizasyon ve halkla ilişkiler alanında faaliyet gösteren çeşitli kuruluşlarda, öğretmenlik, yönetici, genel yayın yönetmenliği ve genel müdürlük yapıyor. Öte yandan, çeşitli Ulusal ve uluslararası kültür, sanat ve bilimsel projelerin koordinasyon ve yöneticiliğini üstleniyor.
-KÜLTÜRÜMÜZ KİMLİĞİMİZ-
Bunları yaparken 1994’de AKRA FM’deki “Kültürümüz Kimliğimiz” programı ile Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “Yılın En İyi Radyo Programcısı” seçiliyor.
Coşkun YILMAZ bu arada bir yandan da akademik çalışmalarına devam ediyordu. 2002’de SA.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü’nde “XVI. ve XVIII. Yüzyıl Islahatnamelerine Göre Osmanlılarda Siyaset ve Toplum Düşüncesi'' teziyle doktorasını tamamladı.
2012'de Marmara Üniversitesi'nde Atatürk Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda öğretim üyeliğine başladı.
KADI SİCİLLERİ, İLMÎ MAKÂLELER...
2013 yılında ise Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, editörlüğünü üstlendiği 40 ciltlik “İstanbul Kadı Sicilleri” projesi ile “100 Yılın Kültür Hizmeti Ödülü”ne layık görüldü.
Ve en son, 1 Mart 2017’de de Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevine hâlen devam ediyor.
Ulusal ve uluslararası sempozyumlarda bilim ve düzenleme kurulu üyeliğine seçildi, tebliğler sundu, yurt içi ve dışında konferanslar verdi. Ulusal ve uluslararası dergi ve yayın projelerinde 50’ye yakın bilimsel makalesi yayınlandı. Çeşitli radyo ve televizyonlarda çok sayıda kültür, sanat, eğitim, haber-yorum programı hazırladı ve sundu, dergi ve gazetelerde köşe yazısı, yorum ve araştırmaları yer aldı.
HAYATLAR ROMAN, HATTÂ ÖTESİ...
Coşkun Yılmazlar 3 erkek 5 kız olmak üzere 8 kardeşler. Eyüp babaları vefat edeli 25 sene civarında olmuş. Ayşe anne bu zor coğrafya ve çetin şartlarda bu çocukları bakmış, büyütmüş, yetiştirmiş, okutmuş. 99 yaşında ebediyete intikâl eden anne neler çekti, neler yaşadı kim bilir. Öyle zannediyoruz ki, her Anadolu annesinin olduğu gibi Ayşe annemizin de hayâtı romandır. Hattâ daha ötedir. Artık Coşkun Bey yazar mı ya da öncülük eder mi yazılışına bilmiyoruz ama bu günkü neslin ibret alacağı çok şeylerin yazılması elbette faydalı olacaktır diye düşünüyoruz.
DARICABAŞI, Â İNEK, KUMANLAR...
Darıcabaşı Ordu’nun Mesudiye ilçesine bağlı. Ordu’dan 45-50 km. 1974’e kadar Ordu’yla irtibat yayladan doğru Bekir Bey’in Orman yoluyla Ulubey üzerinden sağlanıyormuş. Yıllarca yumurta, patates gibi köy ürünlerini hep bu yol üzerinden taşımışlar Ulubey pazarına. Â İnek, Kızılot, Hocaoğlu, Kallicak, Kumanlar, Bahadun üzerinden Ulubey’e kadar 40 km.
Geçen cenazeye giderken sınıf arkadaşları Sâlih ÇONGARA ve Abdurrahman MURTAZAOĞLU Beyler de benzer şeyler anlatmıştı. Daha detaylısını amcasının oğlu, Emekli İmam-Hatip Ahmet YILMAZ Hoca’dan öğrendik;
ÖNCE ULUBEY, SONRA ÇAVUŞOĞLU...
“Bu yolları İmam-Hatip Okulu süresince tam yedi yıl Coşkun Beyle beraber karda-kışda, sıcakta-soğukta yürüme gittik geldik. Ayda bir ta buradan Ulubey’e ya da daha sonraları Çavuşoğlu sapağına kadar yürüme gidip geldik. Oradan Ordu’ya arabayla gidiyoruz. Elimiz, sırtımız da boş değil tabiî. Topuklarımız patlardı yürümekten. Köye gitmediğimiz zaman yumurta falan gönderirlerdi gelenlerle, onları satıp harçlık ederdik. Biz böyle okuduk.
Daha önce de Mesudiye’ye Kur’an Kursu’na gitmiştik, Selahattin ERDEM Hoca’da okuduk. Oraya da hep yürüme gidip gelmiştik. 12 arkadaş vardık böyle o zaman.
Sizin geldiğiniz Dereyolu tarafından köye çıkan bu yol 2000’de açıldı. Asfalt ise daha yeni. Önceleri neler çekiyorduk. Şimdi Ordu’dan 1 saat tutmuyor yol. Bu günlere çok şükür.”
ORDU'DAN İSTANBUL'A...
Birebir Coşkun Bey neler anlatır, ne ilginç hâtıraları var kim bilir? Anlatması şart değil, yazsın biz okuruz. İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü gibi çok önemli bir vazîfe süresince biriken ve daha önceki görev, ilmî, irfânî çalışma ve kültürel faaliyetler bağlamında olanlar hepsi bir yana, bizce annesinin babasının ve de milletin-memleketin hayrına bunu yapması, bilhassa kendini bildikten îtibâren eğitim süreçlerinin başlangıcından sonuna kadar tüm safhaları kaleme alması lâzım.
AMA MİNNET, AMA JEST, AMA ZEKÂT...
Tabiî, bu bir temennî. Temennîden öte bir görev. Yaptığı hizmetlerin devâmı ve taç noktası. Zîra o artık millete mâl olmuş bir değer. Buradan hareketle, millete bir minnet borcu ya da bir münevver jesti veyâ birikimlerinin zekâtı olarak bunu yapmalı. Takdir elbette kendilerinin.
Sözü bağlarken, bunun hem kendisi, hem de anne-babası için fâtihalara vesîle olacağını düşünüyor; Rabbimizden cümlemizin büyüklerine, küçüklerine rahmetiyle muâmele eyleyip, bizleri tüm sevdiklerimizle berâber Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşturması niyâzıyla, Coşkun Bey ve âilesine Cenâb-ı Hakk’tan tekrar sabr-ı cemîller diliyor, hepinize sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm…