Kültür

KIYMAYIN EFENDİLER!

Kuzey Yıldızı Dergisinde  Resul Ses Ordu’daki maden alanları kaleme aldı.

Kuzey Yıldızı Dergisinde  Resul Ses Ordu’daki maden alanları kaleme aldı. İşte o yazı;

Yaşayanları ve gurbettekileriyle bir tutku haline dönüşen Ordulu olmak. Ulubeyli, Perşembeli, Gölköylü, Ünyeli, Fatsalı, Aybastılı, Korganlı olmak ve bunun gibi toplamda 19 ilçenin tamamında yaşayanları açısından kutsal sayılabilecek ölçüde tutkudur Ordulu olmak. Ordu için çeşitli şeyler söylenebilir; Boztepe, sahil, yaylalar, şelaleler, menderesler...

                Son dönemlerde gün yüzüne çıkan doğa harikalarıyla birlikte yükselen bir ivme kazanan bu güzel şehir korkutucu bir maden istilası altında. Korkutucu dememiz bir öngörüye veya hissiyata değil tamamen somut verilere ve fiili durumlara dayanmaktadır. Ordu ilinin şu anda yüzde yetmiş dördü maden alanı olarak ruhsatlandırılmış durumda. Bu ilan edilen alanlara özel şirketler sondaj vb. durumlar için geldikleri anda korkutucu manzara kendisini daha etkin bir biçimde gösterir hale geldi. Kuzey Yıldızı dergisinin bu ayki sayısında tehlikenin büyüklüğüne ve etkisine dikkat çekmek istiyorum. Ordulu vatandaşlar bu kadar kısa zaman sayılabilecek bir aralıkta hüzünlü ve trajik anılar biriktirdi. Hüzünlü diyorum, çünkü ata yadigarı toprakları gözlerinin önünde koca koca iş makineleriyle deyim yerindeyse hallaç pamuğuna çevriliyor. Trajik diyorum, çünkü bu çalışmalara tepki vermeye kalkınca huzur ve güvenliği sağlamakla görevli kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya kaldılar. Yerel örneklerden bahsetmeden önce konunun her aşamasını ciddiyetle takip eden TEMA Vakfının konuyla alakalı bir açıklamasından bahsetmek istiyorum. Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Erzincan İliç’te meydana gelen göçükle alakalı vakfın internet sitesinden bir açıklama paylaştı. Siyanür ve sülfürik asitin anormal doğum ve ölümcül hastalıklara sebep olabildiğini söyleyen Ataç şu şekilde devam etti: “Özellikle altın madenciliğinde sülfürik asit ya da siyanür gibi çeşitli zehirli maddelerin kullanımıyla uygulanan liçleme yönteminin etkileri ve liçleme sırasında kullanılan kimyasal, toprak içinde bulunan arsenik, antimon, kadmiyum, kurşun, civa, çinko gibi ağır metalleri de serbestleştirip zararlı formlara dönüştürüyor. Toksik özellik taşıyan bu metaller soluma, beslenme yoluyla canlı bedeninde birikerek ölümcül vakalar dahil birçok hastalığa neden olabiliyor. Soluma, su ve gıdanın tüketilmesi yoluyla vücuda alınan siyanür ve diğer ağır metaller nedeniyle tüm canlılarda akut ve kronik zehirlenme, kansızlık, kalp yetmezliği, kanser, böbrek yetmezliği, akıl hastalıkları, anormal doğumlar görülebiliyor” dedi. Erzincan İliç’te meydana gelen liç yığını faciasına binaen yapılan araştırmada Türkiye’de son 10 yılda kamuoyunca bilinen 8 felaketinin listesi yayınlandı. Ataç 13 Şubat’ta yaşanılan felaketin ilk olmadığını belirterek diğer felaketleri şöyle sıraladı: “2021-2024 yılları arasında; Artvin-Murgul (Ocak, 2021), Balıkesir-Ayvalık (Ocak, 2021), Giresun-Şebinkarahisar (Kasım, 2021), Balıkesir-Ayvalık (Aralık, 2021), Mersin-Toroslar (Ocak, 2022), Manisa-Gördes (Mart,2022), Erzincan-İliç (Haziran, 2022) ve Erzincan-İliç’te (Şubat, 2024) maden kaynaklı çevre felaketi yaşanmıştır. Ayrıca Şebinkarahisar’da faaliyete devam eden maden işletmesine ait atık barajının duvarının çökmesi büyük bir çevre felaketi olarak kayıtlara geçmiştir. Binlerce ton zehirli kimyasal içerikli maden atığı nedeniyle, başta yörenin su varlıkları olmak üzere Kelkit Ovası ve yöre halkı büyük bir tehditle karşı karşıya kalmıştır” dedi.

 Perşembe Yaylası uçurumun

kenarında

                Ordu’da meydana gelen bu olumsuzlukların başında her biri gibi yüreğimizi yaralayan bir duruma dikkat çekmek istiyorum. Burası son zamanlarda tanınırlığı ilimizi aşarak ulusal ve uluslararası bir boyut kazanan yer: Perşembe yaylası... Ordu’nun Aybastı ilçesinde bulunan Perşembe yaylası, eşsiz doğası ve menderesleriyle panoramik bir tablo gibi karşımızda duruyor. Daha yakına kadar Perşembe yaylası için çeşitli projeler ve olumlu manada beklentiler en üst seviyede yer alıyordu. Bölge 33 yıl önce bakanlar kurulu kararıyla turizm merkezi ilan edilmişti. Ayrıca bölge tarihinde ciddi savaşlara ev sahipliği yapmış ve bağrında altı bin şehidi barındırması da ayrı bir maneviyat katıyor. Ordu’nun ve bölgenin turizm faaliyetlerinde ünü giderek artan ve barındırdığı güzelliklerle bu ünün hakkını layıkıyla veren yaylamız için tehlike kapıya dayanmış durumda. Korgan’ın yaylarında başlayan sondaj çalışmaları direkt olarak Perşembe yaylasını ve civar bölgeleri olumsuz yönde etkilemektedir. Yöre halkının en büyük korkusu yapılmak istenen altın, bakır, çinko ve gümüş madenini bünyesinde barındıran projenin olumsuz etkilerinin cennetlerini cehenneme çevirmesi. Doğası, endemik bitki örtüsü ve dünyada eşi bulunmaz mendereslerini düşününce geri dönülmez bir hatanın eşiğinde olunduğu bir kez daha gün yüzüne çıkıyor. Ayrıca uzmanlar madencilik faaliyeti kapsamında yapılan kazı çalışmalarıyla birlikte su kaynaklarının yönünün değişeceğini ve su miktarının azalacağını öngörmektedir. Nasıl ki geçmiş yıllarda Bergama, Uşak, Erzincan ve Fatsa gibi bölgelerde altın madenciliği faaliyetlerinin tarımı, biyolojik çeşitliliği, insan sağlığını ve yaşamını olumsuz etkilediyse yarın burada da aynı etkileri yapmayacağının garantisi yok. Aksine kullanılan yöntemlerin benzerliği, kârın özelleştirilip, riskin kamulaştırıldığı bir ortamda olumsuzlukları öngörmek daha kolay hale geliyor.

Yaylaların kardeşliği

               

                Ordu’nun çeşitli bölgelerinde baş gösteren madencilik faaliyetinden doğan ve doğacak olan zararlı durumlar herkesi yakından ilgilendirmektedir. Ancak bu ilgiyi karşılıksız olarak gösteren sivil toplum kuruluşlarının sayısı yok denecek kadar az. Bu azlar içerisinde bulunan ancak etkisi ile halkın yanında olan bir dernek var. Ordu Çevre Derneği bu konuda üzerine düşeni layıkıyla yerine getirmekte. Ordunun muhtelif bölgelerinde şahidi olduğumuz süreçlerin hukuki ve insani boyutlarını karşılık beklemeden üstlenen ORÇEV, Perşembe yaylası ve civar yaylalar için tehdit oluşturan bu girişimde de etkin rol oynadı. Bu süreçle alakalı Ordu Çevre Derneği konuyu şu şekilde özetliyor: “Korgan, Aybastı, Kabataş ilçelerinin de birliktelik sağlandı. Korgan Aybastı Kabataş Yaylalarını Koruma Platformu kuruldu. Platformu kuranlar daha önce birbirini tanımayanlardan oluşuyordu. Mücadele içinde birbirlerini tanıdılar. Farklılıklar öne çıkarılmadığında başarı elde ediliyor. Farklılıkları kaşıyanlar olsa da başarılı olunamadı. Belki de Türkiye’de ilklerden biri olan kırsalda miting yapıldı. 5 bine yakın halk tek ağızdan madene hayır dedi. Maden projelerinin olduğu yerlere dikkat edilirse en olmayacak yerler olduğu anlaşılacak. Ruhsatlar satılırken halkın yaşam yerleri, endemik türler, su kaynakları, tarım arazileri, ormanların varlığına hiç önem verilmiyor. Örneğin en somut olanı Perşembe Yaylası’nı olumsuz etkileyecek olan Korgan yaylarında maden araması. Perşembe Yaylası’ndaki menderesler dünyada benzeri olmayan bir oluşum. Tarihi, kültürel özellikleri var. Korgan yaylaları çevre köylerin, ilçelerin su kaynakları. Meralar hayvancılık için önemli yerler. Çiseli Şelalesi hemen yanında. Maden sahasına yakınlığı 500 metre var yok. Maden işletmesi mendereslere gelen suyu da kurutacak. İlimizdeki tehlike askında ülkenin dört bir tarafında da yaşanıyor. Bu tehlikeye karşı insanlar canla başla topraklarına, sularına; yaşam alanlarına sahip çıkıyorlar. Her maden bölgesinde halk çeşitli adlarla bir araya geliyor. Dernek kurmasa da platformlarla tüm farklılıklarını, çelişkilerini unutup birleşiyorlar, mücadele ediyorlar. Siyasi, inanç, mezhep, kimlik farklılıklarının kaşındığı ve farklılıkların önemsendiği yerlerde ruhsatı satanlar ve şirketler kazanıyor. Bölünen halkın kazanamadığı pratikte de görülmeye başlandı.” dedi.

Fatsa son nefesinde

                Görüldüğü üzere altın madeni özelinde bu tehlikenin boyutları tahmin ettiğimizin çok üzerinde. Altın arama ve işleme sürecinde kullanılan ağır kimyasallar toprakta ve diğer canlılarda onarılması imkânsız hasarlar meydana getirmektedir. Özellikle yaşadığımız coğrafyanın başlıca sorunlarından heyelanlar doğal yollardan önü alınamaz boyutlarda gerçekleşirken madencilik adı altında yapılacak işlemlerle direkt olarak hayati riskler oluşturmaktadır. Bölgemizdeki madenciliğin olumsuz etkilerini gösteren önümüzde ciddi örnekler bulunmaktadır. Uzun yıllardır Fatsa’da devam eden altın madeni bölge halkını en başından bu yana tedirgin etmektedir. Yakın bir zaman önce ilimize gelen, ekoloji yayınları yapan Özer Akdemir’le birlikte Fatsa’daki maden bölgesinde yaşayan insanlarla konuşmak için bir yolculuk gerçekleştirdim. Konuyla alakalı akademik yayınların ve otoritelerin tanımlamalarıyla paralel bir bakış açısı elde ettim. Konunun teknik detayları ciddi boyutları işaret ediyor ancak olayı yerinde bizzat yaşayanlardan dinlemek korku filmi izlemekten farksız. Ordu denilince akla yaylaları, akarsuları, şelaleleri ve doğal kaynak suları gibi onca şey geliyor. Ancak yöre halkının çokça mustarip olduğu şeylerin başında içme suyu sıkıntısı geliyor. Önceden köylerinden çıkan kaynak sularından ihtiyaçlarını giderdiklerini söyleyen köylüler madenden sonra bu suların içilmeye uygun olmadığını belirterek hazır su satın aldıklarını dile getirdiler. Kazma vurulan her yerden su fışkıran memleketimizden bu noktalara gelmek teorikten pratiğe felaketin boyutlarını gözler önüne seriyor. Ayrıca çeşitli sebze ve meyveleri yetiştirdiklerini ancak madenden sonra bu ürünlerin hasat dönemi gelmeden dalında çürüdüğünü söylen yöre halkı bu mahsulle birlikte kendilerinin de hem bedenen hem de ruhen çürüdüklerini söyledi. Buraya kadar duyduklarım endişelerimin aslında çok az olduğunu, bu duygunun olsa olsa vahşet olabileceğini hissettirdi. Daha sonra maden alanını görmek için gittiğimizde gördüğüm manzara beni çok etkiledi. Yine bizlere eşlik eden yöre yaşayanlarının dediklerine göre işlem yapılan alanda ne ağaç büyümüş ne de çimen yeşillenmiş. Terkedilmiş bir kovboy film platosunu andıran görüntü tehlikenin ürperticiliğini gözler önüne sermeye yetti. Fatsa için çok uzun konuşulacak şeyler var, imkânımız dahilinde sizlere diğer yerlerden de bahsetmek istiyorum. Maden denilince yalnızca altın, bakır, kurşun, çinko gibi madenler akla gelmesin. Bentonit, taş ocakları da maden kapsamında. Özellikle bentonit için de tarım arazileri ve ormanlar da tehdit altında. Bentonit madeni projeleri Fatsa ve Ünye ilçelerinde ağırlıklı olsa da Ulubey ve diğer ilçelerde de projeler ve işletmeler bulunmaktadır.

Toprağı toprakla vuracaklar

Benim de bizzat şahit ve müdahili olduğum vahşi ve hukuksuz madencilik çalışmasına bir örnekte yaşadığım, doğduğum topraklar olan Ulubey Çatallı Mahallesi ve Yeni Sayaca Mahallesinden vermek istiyorum. Bentonit madeni halk arasında kedi kumu olarak bilinse de çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Ancak kullanım alanlarının konforundan ziyade tarım ve yaşam alanlarında çıkarılmasının zararları daha çok ön plana çıkmaktadır. Bölgenin yapısı itibariyle toprak kaymalarının sıklıkla yaşanması yerin yüz metre altına kadar inilerek yapılacak çalışmalarda felakete davetiye çıkarıyor. Yapılmak istenen bentonit maden ocağı için yüzlerce ağacın kesileceği ve doğanın ciddi oranda zarar göreceği gerçeği var. Ayrıca bölgede yoğun olarak yapılan arıcılık, büyük ve küçük baş hayvancılık faaliyetleri de tehdit altında. Yine yöre halkının tamamına yakınının profesyonel olarak gerçekleştirdiği fındık hasadı da bundan nasibini alacak. Maden ruhsat alanı fındık bahçelerinin tam ortasında yer alıyor. Bu kapsamda bunlar sökülerek geri dönülmez bir istihdam sorunu da baş gösterecek. Ayrıca madencilik faaliyeti esnasında oluşacak toz bulutları yüzlerce, binlerce metrelik alanı etkisi altına alarak yaşayanlarda ciddi solunum hastalıklarına sebep olacağı da konunun uzmanlarının uyarıları arasında yer almaktadır. Yine bu kapsamda büyük ve küçük baş hayvancılığın yaygın olduğu bölgede otlak bulmak neredeyse imkânsız hale gelecek. Ayrıca maden şirketleri tarafından çoğu yerde hukuksuz bir şekilde yapılan sondaj çalışmaları Ulubey’de de tekrarlandı. ÇED raporuna gerek yoktur ibarelerinin de bilimsel bir temele dayanmadan verildiği hukuksal süreçte gün yüzüne çıktı. İlgili kurumlardan görüş alınmadan verilen beyanlar resmen faciaya davetiye çıkartır nitelikte.

Mücadele de tek yumruk oldular!

                Bu kısımda bizzat yaşadıklarımı anlatacağım. Kendi köyümün tamamını kapsayan Bentonit madeni tehlikesi kapımıza kadar gelmişti. Bu süreç başlı başına hukuksuzluklarla başladı. Yasadışı sondajlarla ilk tacizler başladı, kısmen yerel halkın tepkileriyle zorlansalar da saldırmaya hep devam ettiler. Askıya çıkan karar aynen şu şekildeydi; ÇED raporuna gerek yoktur… Karadeniz bölgesinin tüm özelliklerini barındıran bahse konu olan alan aynı riskleri de içerisinde barındırıyordu. Bir an önce zaman kaybetmeden köylüler kendi çaplarında imza kampanyasına başlayıp gerekli kurumları bunları ilettiler. Diğer alanlarda olduğu gibi Ordu Çevre Derneği yol, yöntem göstermek ve mücadele için köylülerin yanında saf tuttu. Daha önce haberlerde, filmlerde gördükleri olayların baş kahramanı, Yeni Sayaca Mahallesi sakinleri olmuştu. İlk önce bu maden, talan neydi onu anlamak lazımdı. ORÇEV ile ortaklaşa bilgilendirme toplantıları düzenlendi. Ardından süreci daha yerele, kapı kapıya indirgemek için köylüler kendi aralarında Sayaca Çevre Platformunu kurdu. Bu platformun kurumsal kimliği altında üç beş haneyi bir harmana, eski köy okuluna topladıkça usanmadan anlatıldı. Köyün dört bir yanı pankartlarla dolduruldu. Herkes adeta Mobese kamerası gibi köye giren çıkan yabancı arabaların takibine düştü. Tabi bu süreçte köylülerin ve ORÇEV’ in tarafı olduğu iptal davası da çoktan açılmıştı. Hatta malumun ilanını herkese karşı Ordu Adliyesi kapısında yaptılar. Mahkemeden bilirkişi heyeti gelmesi yönünde çıkan karar aslında sürecin kaderini belirlemişti. Yaşlısı genci, özellikle de kadın ve çocukların yoğun katılımıyla gerçekleşen bilirkişi keşfinden çıkan karar burada yapılacak olan çalışmanın çok kötü sonuçlar doğuracağıydı. Ara karar olarak çıkan yürütmenin durdurulması da köylüyü onaylar nitelikteydi. Yoğun katılım ile gerçekleşen mahkeme günü tek yürek olan köylüler tüm endişelerini ORÇEV yönetim kurulu üyeleri ve avukatıyla birlikte bilimsel bir şekilde anlattı. Dergimizin yeni sayısının yayına hazırlandığı bu günlerde de köylüler için sevinçli haber geldi, kazandılar.

KORKMUYORUZ

                Toplumsal olarak bilinç, birliktelik ve tepki düzeyinin artmasıyla birlikte son zamanlarda Ordu’da gerçekleşen ÇED süreçleri ardı ardına iptal edildi, olumsuzluk raporları açıklandı. Yine ruhsat alanı olarak ilan edilen, oksijen ve su deposu olan Kurşunçal ormanları da yaklaşan tehlikeyi bekliyor. Ancak anlattığımız süreçlerin verdiği özgüven sayesinde civar köylerin muhtarları ve yaşayanları çoktan kenetlendi. Bizler de Kuzey Yıldızı dergisi sayesinde zorunlu katıldığımız bu serüvende yaşadıklarımızı sizlere aktardık. Bu süreçte emeği geçen herkese tekrar teşekkür ediyor ve tüm Ordu’nun mücadele azminin devamını diliyoruz. Son olarak bizlere bu toprakları yurt olarak bırakan Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşlarına teşekkür ediyoruz ve İstiklal Marşında da dendiği gibi; KORKMUYORUZ…

{ "vars": { "account": "G-1P4PM9FP8W" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }