Hazinedarzade Osman Paşa, babası Süleyman Paşa´nın daha kendi sağlığında iken halefi olarak düşündüğü kişi idi. 1822´de henüz ?bey? unvanı taşıyan Hazinedarzade Osman, ?dergâh-âli kapıcıbaşılığı? unvanı ile Canik muhassıl vekili olmuştu.                 Yani böylelikle Samsun ve Ordu yöresinin idaresinden sorumlu kişi konumuna yükselmişti. İhtimal ki bu göreve getirilmesinde babasının devletle olan olumlu ilişkilerinin rolü büyüktür. Geçen yazımda da belirttiğim üzere, Hazinedarzade Süleyman Paşa´nın uğraştığı en önemli sorunlardan biri bölgedeki yerel ağaların Rize ayanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa önderliğindeki ayaklanması idi. Paşa, bu isyanı Memiş Ağa´yı binbir zahmetle de olsa ortadan kaldırarak sonlandırmayı başarmıştı. Süleyman Paşa´dan sonra bu göreve pek çok vali tayin edildiyse de görev süreleri kısa sürmüştür. Bunun da en temel nedeni söz konusu isimlerin bölgede asayişi sağlama konusunda Süleyman Paşa kadar başarılı olamamalarıdır. Hüsrev Mehmet Paşa, Salih Paşa, Mehmet Ağa, Çeçenzade Hasan Paşa gibi isimlerin sergiledikleri performanslar Babıâli tarafından yeterli görülmemiştir.                 Bu arada Osmanlı Devleti açısından da işler iyi gitmiyordu. Devlet 1826?da Yeniçeri Ocağı´nı kapatmış, merkezi otoritesini tesis için imparatorluğun farklı bölgelerinde ayanlarla mücadele ederken, 1821´de çıkan Yunan isyanı da farklı bir safhaya girmişti. Ayaklanmanın bastırılmasında Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa´dan yardım istenmiş, Paşa´ya ilave bazı valilikler teklif edilmiş ve 1826´da ayaklanma sönme noktasına getirilmişti. Lakin tam da bu esnada devreye Düvel-i Muazzama girecektir. Rusya, Yunan meselesine doğrudan müdahil olunca İngiltere ve Fransa da hem kendi kamuoylarından gelecek tepkileri önlemek, hem de Rusya´yı Osmanlı karşısında tek bırakmamak için devreye girerler. 1827´de müttefik Avrupa donanması Osmanlı-Mısır donanmasını Navarin´de ağır bir yenilgiye uğratır. Ertesi yıl saldırıya geçen Ruslar, Doğu cephesinde Erzurum´a kadar ilerlerse de Trabzon´u ele geçirme konusunda başarılı olmazlar. Doğu´da Rus ilerleyişi durdurulursa da, Batı´da Ruslar Edirne´ye kadar inmeyi başarır. Bunun neticesinde imzalanan Edirne Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Yunanistan´ın bağımsızlığını tanımak durumunda kalır. Ancak sorunlar bununla da bitmez. Anlaşmadan kısa bir süre sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Yunan ayaklanmasının bastırılması karşılığında kendisine vaad edilen valilik bölgelerini talep eder. Sultan II. Mahmud´un bu talebi reddi üzerine de Osmanlı Devleti´ne isyan ederek kuvvetlerini Suriye´ye sokar. Sonuç Osmanlılar açısından tam bir felakettir. Kısa süre içinde Osmanlı orduları Kütahya´ya kadar çekilmek ve daha da kötüsü Rusya´dan askeri yardım talep etmek zorunda kalacaklardır.                 Bu tarihî malumattan sonra gelelim konunun bizi ilgilendiren kısmına? Yaşanan gelişmeler Trabzon valiliğini daha da kritk bir konuma sokar. Bu durum Hazinedarzade Osman Paşa´nın hızla yükselmesinin de önünü açar. 1827 yılında Sivas valiliği görevi Osman Paşa´ya verilirse de Paşa, bir bahane bularak bu görevi kabul etmez. İhtimal ki bunda en önemli sebep hem bölgenin Rusların ilerleyiş yolunun üzerinde olması hem de Paşa´nın asıl askeri gücünü temin ettiği Samsun-Ordu yöresine görece uzaklığı idi. İhtimal ki Osman Paşa, Canik muhasıllığı görevinden sonra Trabzon valiliğini gözüne kestirmişti. Osmanlı-Rus Savaşı´nın devam ettiği 1829 yılında Paşa önce vekaleten, 1831´den itibaren de asaleten Trabzon valiliği görevini üstlendi. Canik muhasıllığı görevi de kardeşlerinden önce Memiş Bey´e sonrasında da ilerleyen yıllarda Trabzon valiliğinde selefi olacak olan bir diğer kardeşi Abdullah Bey´e verildi. Bu tarihlerde artık Osmanlı-Rus Savaşı sonlanmış ancak Kavalalı Mehmet Ali Paşa´nın oğlu İbrahim Paşa komutasında Anadolu´ya gönderdiği ordu bir yandan Konya´ya bir yandan da Kütahya´ya gelip dayanmıştı. Mısır ordusu Kayseri ve yöresini de baskı altında tutuyordu. İşte bu nedameli ortamda Babıâli, sadakatinden emin olduğu Hazinedarzade Osman Paşa´nın yetki alanını genişletme yoluna gitti. Trabzon valiliğinin yanı sıra, Sivas valiliği de Paşa´nın idaresine bırakıldı. Yine Paşa´ya, Kavalalı birlikleri ile sınırdaş olan Kayseri valisini koruma ve gözetme emri de verildi. Böylece Hazinedarzade ailesi Osmanlı imparatorluğundaki en geniş sorumluluk alanına ulaştı. Bir yanda Samsun´dan Kafkaslar´a kadar olan Orta ve Doğu Karadeniz bölgesi, öte yanda Kayseri´ye kadar uzanan iç kesim Osman Paşa´nın uhdesindeydi artık. Osman Paşa, valilik alanından topladığı kuvvetlerle birlikte Osmanlı ordusuna katılmak üzere yola çıkmış ancak 1833 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile Kütahya Anlaşması´nı imzalayarak savaşın ilk safhasını sonlandırmıştır.                    Bununla birlikte Osman Paşa´nın Osmanlı ordusuna yardım amacıyla Trabzon´u terk etmesi, bölgedeki ayanların tekrardan ayaklanmasına sebebiyet verecektir. İsyanın başını daha önceden Osman Paşa´nın babası Süleyman Paşa´nın ortadan kaldırdığı Rize ayanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa´nın evlatları çekmektedir. Memiş Ağa´nın üç oğlu vardı ki bunlar Tahir, Abdülkadir ve Abdülaziz ağalardı. Her birisi babalarının ölümünden sonra farklı bölgelerin idaresine getirilerek devlete itaatleri temin edilmeye çalışılmıştı. Hatta bunlardan Tahir Ağa, Kavalalı isyanı sırasında Rize mütesellimi olup, 750 kadar adamıyla Hazinedarzade Osman Paşa´nın emrine girmişti. Ancak kardeşi Abdülkadir Ağa bölgedeki bazı ağaları da yanına alarak mevcut durumdan istifade ile Osman Paşa´ya baş kaldırdı. Tuzcuoğlu Abdülkadir Ağa, Maradit´e saldırarak bölgeyi ele geçirdi.                 Osman Paşa gelişmeleri Sivas yolunda haber aldı ve derhal Trabzon´daki vekili Şatıroğlu Osman Bey´e haber göndererek Abdülkadir Ağa´nın üzerine yürümesini emretti. Abdülkadir Ağa bunun üzerine Artvin´e kaçtı ancak burada da tutunamayacağını anladı. Bu sırada Hazinedarzade Osman Paşa, Abdülkadir Ağa´nın yakalanıp idam edilmesi için merkezden ferman istedi. Lakin Yeniçeri Ocağı´nın kaldırılmasından sonra tesis edilen devletin düzenli ordusu kuruluş aşamasında olduğu için, Babıâli ister istemez ayanların kişisel nüfuzları ile temin ettikleri askeri birliklere mahkum durumda idi. Öte yandan Kavalalı´ya karşı Osmanlı ordusunun yanında yer alan Tuzcuoğlu Tahir Ağa da sadakatine karşılık kardeşine şefaat edilmesini Babıâli´den rica eden bir mektup kaleme aldı. Yaşanan gelişmeler üzerine Abdülkadir Ağa´nın İstanbul´a getirilerek gözetim altına alınmasıyla yetinildi. Gelgelim çok geçmeden Abdülkadir Ağa, Rize bölgesine dönerek verdiği sözden caydı ve kardeşlerini de yanına alarak tekrar ayaklandı. Kısa sürede Osman Paşa tarafından gönderilen kuvvetler karşısında başarısız oldu. Önce Of´a oradan da Dernekpazarı´na kaçtı. Burada yakalanan Abdülkadir Ağa, Erzurum valisine teslim edildi ve bu kez affedilmeyerek boynu vurulmak suretiyle idam olundu.                                 Kardeşleri Tahir ve Abdülaziz ağalar da çocukları ile birlikte Varna ve Rusçuk´a sürüldüler. Böylece Osman Paşa siyasi kudretini de ispat etmiş oldu. Osman Paşa tahminen 1842´de öldü. Mezar taşı Trabzon´da Sülüklü mezarlığına nakledilmiştir ve halen de oradadır. Babası Süleyman Paşa´nın mezarı Çarşamba´da Rıdvan Paşa Camii´nde kardeşi Abdullah Paşa´nın mezar taşı ise Eyüp´tedir.                 Vefatından sonra yerine kardeşi Abdullah Paşa tayin olundu ki bu da Babıâli´nin Hazinedarzade ailesinin hizmetlerinden duyduğu memnuniyetin bir göstergesidir. Abdullah Paşa daha önceden Canik muhasallığı vazifesinde bulunmuş ve siyasi konularda tecrübe kazanmıştı. Onun yaklaşık üç ya da dört yıl kadar süren valiliği zamanında bölgede görece sükunet korundu. Sadece sorunlu bir bölge olan Of´ta vergilerin ağırlığı gerekçe gösterilerek bir ayaklanma emaresi belirdi. Abdullah Paşa derhal bir Meclis-i Şer´i kurdurarak durumu inceletti. Başka bölgelerin ödediği vergiler ile Of bölgesinin vergileri karşılaştırıldı ve Of halkının talebinin yerinde olmadığına karar verildi. Paşa, 1846´da vazifesinden azledildi. Ailenin diğer bireylerinin aksine Karadeniz bölgesinde kalmak yerine İstanbul´a göç etti. Bazı kaynaklarda Eyüp´e yerleştiği ve sahil kıyısında bir yalı edindiği kayıtlıdır. Mezarı Eyüp Camii´nin arka tarafında III. Selim´in anası Mihrişah Valide Sultan´ın imareti karşısında olup çocuklarından ve aile üyelerinden bazıları da yakınında medfundur. Abdullah Paşa daha ziyade kültüre yaptığı katkılarla hafızalara kazınmıştır. Bu bağlamda bir kısmı ağabeyi zamanında başlanan ancak kendi valiliği devrinde bitirilen bir kısmı da doğrudan kendi girişimi olan faaliyetlerde bulunmuştur. Gerek Osman Paşa´nın ve gerekse de Abdullah Paşa´nın eğitime önem verdikleri bilinir. Nitekim Osman Paşa, valiliği devresinde hem Gülbahar Hatun Camii hem de Ortahisar Camii bünyesinde iki kütüphane açma teşebbüsünde bulunmuş ancak ölümü ile ikisi de yarım kalmıştır. Bu iki girişim kardeşi Abdullah Paşa tarafından tamamlanacaktır. 1844 yılında Hatuniye medresesinin bir odasında kurulan kütüphane, başlangıçta 444 kitabı barındırıyordu. Kitaplar ilerleyen yıllarda Fetvahane kütüphanesine nakledilmiş ve sonrasında ne yazık ki Rusların 1916´da Trabzon´u işgali sırasında pek çoğu Rus Eski Eserler Müzesi müdürü Uspenski tarafından seçilerek Rusya´ya götürülmüştür. Kalan kitapların bir kısmı ise Trabzon İl Halk Kütüphanesi bünyesindedir.                 Ortahisar Camii bünyesindeki kütüphane görece daha önemsiz olup bu kitaplık da önce Fetvahane´ye sonrasında Trabzon İl Halk Kitaplığı´na nakledilmiştir. Bu kütüphanenin tesis tarihi de Osman Paşa´nın ölüm yılının hemen sonrasına yani 1843´e tesadüf eder. Kitabenin nazımını Trabzonlu şair, Hafız Zühdi Efendi gerçekleştirmiş olup bilhassa 7. satırındaki ifade bir kütüphanenin ne anlama geldiğini çok güzel ifade eder. Bu satırda denir ki: ?Cihanın ruhudur arif isen cümle kütüphane?. Yani ?Eğer arif bir kişi isen tüm kütüphaneler cihanın ruhunu bünyesinde barındırır?.                  Öte yandan Abdullah Paşa´nın eğitime verdiği önemi resmi yazışmalardan da takip etmek mümkündür. Mesela Canik muhasıllığı sırasında Abdullah Bey, Canik ve Ordu kadılarına gönderdiği bir buyrultuda cümle kasaba, köy ve mahallelerde mektep tesis edilmesini, halkın cehalletten kurtarılması için gerekli tedbirlerin alınmasını ister. Bazı yerlerde hiç mektep olmadığını esefle gördüğünü beyan eden Abdullah Bey, aynı zamanda kurulacak yeni okullara hoca bulunması için de gereken çabanın gösterilmesini ister.                 Abdullah Paşa´nın Trabzon´da bugün en belirgin şekilde gözlemlenebilecek katkısı ise Atapark denilen mevkide yer alan Zağanos burcuna iliştirilmiş durumdaki çeşmesidir. Bu çeşme ilk zamanlar Trabzon meydanda yer alan maksemin önüne kurulmuş, ancak maksemin yol yapım çalışmaları sırasında ortadan kaldırılması üzerine Gülbahar Hatun camii yakınlarındaki boş bir araziye atılmıştır. Sonrasında buradan alınarak Atapark´ın ortasına dikilmiş, 1981´deki düzenleme sırasında, buradan alınarak Belediye´ye ait malzeme yığınlarının arasına atılmıştır. Trabzon´da Garnizon komutanlığı yapan Hüsnü Göktuğ çeşmenin farkına varmış ve bu nadide sanat eserini buradan alarak Zağanos Burcu´nun köprüye bakan yüzüne yerleştirmiştir. 2.10 cm genişlik ve 3.02 metre yükseklikte olan çeşme barok sanatının Trabzon´daki en güzel örneklerinden biri konumundadır. Kitabesinden anlaşıldığına göre 1844 yılında inşa edilen çeşmenin masrafları, bir yıl önce vefat eden Osman Paşa´nn terekesinden karşılanmıştır. Dolayısıyla her ne kadar Abdullah Paşa´nın adını taşısa da çeşmenin maddi finansmanını karşılayan Osman Paşa´dır. Osman Paşa ayrıca Trabzon merkezde Osmanlı döneminde tesis edilen en görkemli camilerden biri durumundaki Çarşı Camii´nin de banisidir. Cami gerek sanat değeri ve gerekse de ferah ortamı sebebiyle mutlaka Trabzon´a gelenlerin ziyaret etmesi gereken bir mekan. Konum olarak da Trabzon´da ticari hayatın tam kalbinde? Abdullah Paşa´nın 1846´da azledilmesiyle Hazinedaroğullarının Samsun-Ordu-Trabzon bölgesinde yarım asra yaklaşan hakimiyetleri de sonlanmıştır. Hazinedarzadeler bugün de Ordu´nun en tanınmış ailelerinden biri olarak mevcudiyetini sürdürmektedir. KAYNAKÇA M. Münir Aktepe; ?Tuzcu-Oğulları İsyanı?, İÜEF Tarih Dergisi, III, sayı: 5-6, İstanbul 1953 Hüseyin Albayrak; Trabzon Valileri (1461-2007), Trabzon 2008 Abdullah Bay; ?Hazinedarzâdelerin Vakıf Faaliyetleri?, Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi, cilt: 2, sayı: 5, Trabzon 2008, s. 113-138 Mehmet Beşirli; ?Trabzon Valisi Hazinedarzâde Osman Paşa ve Zamanı (1827-1842), Karadeniz Tarihi Sempozyumu, I. Cilt, Trabzon 2007, s. 397-415 Mahmut Goloğlu; Fetihten Kurtuluşa Kadar Trabzon Tarihi, Ankara 1975 Mehmet Hacısalihoğlu; Trabzon´da Ayanlık Mücadelesi Hacısalihzade Hasan Ağa, Ömer Ağa ve Büyük Ali Ağa (1737-1844), Trabzon 2013 Rıza Karagöz; Karadeniz´de Bir Hanedan Kurucusu Haznedarzade Süleyman Paşa, Samsun 2009 Canay Şahin; ?Ondokuzuncu Yüzyıl´da Samsun´da Çiftlik Sahibi Hazinedarzadeler ile Kiracı-Köylüler Arasındaki Arazi ve Vergi İhtilafı Üzerine Bazı Gözlemler ve Sorunlar?, Kebikeç, sayı: 24, Ankara 2007, s. 75-88 Rifat Uçarol; Siyasi Tarih (1789-1994), Ankara 1994 Naci Yüngül; ?Trabzondaki Hazinerzade Abdullah Paşa Çeşmesi?, Vakıflar Dergisi, XIX, Ankara 1985, s. 261-265  

Editör: TE Bilisim