Bir ülkenin başat güç olabilmesi, uluslararası zeminde her bakımdan saygın olarak değerlendirilmesi, nüfusunun iyi eğitilmesine bağlıdır. Herkes kabul eder ki, bir milleti yüksek değerler de ya da tersi durumlarda yaşatan eğitimdir. Öncelikle eğitimin temel görevi; vatandaşına düşünmeyi öğretmek, ayrıca devletine bağlı, milletinin değerlerine saygılı, her alanda en iyi üreten şahsiyetleri yetiştirmektir. Bir devlet eğitim sistemini belirlerken, çağın gereklerine uygunluk sağlamayı, toplumu tüm ihtiyaçlarına karşılık vermeye esas almalıdır. Eğitimi sağlayacak olan özellikle öğretmenler belirlenirken merkezi sistemin dışına alınmalı, özel seçilmeli, özel eğitilmelidirler. Eğitimci kesimlere “irfan ordusu“ diyoruz. İrfanın anlamı; bilmek, anlamak, sezmek, gerçeğe ulaştırmak demektir. Türkiye, 1924’lerden beri eğitimde önemli düzenlemeler yaptı. Günümüzde ise tüm araştırmalar gösteriyor ki, istenen düzeye geldiğimiz söylenemez. Bu durum düşündürücüdür. Günümüzde dünya, sanayi alanında çok ileri aşamalara geçti. Buna “4. Sanayi devrimi“ deniliyor. İnsan emeği aza indiriliyor, yüksek teknoloji devreye hızla giriyor. Üretimde kalite daha da artıyor. Özellikle üretim hızlandırılıyor. Türkiye, ilk sanayi devrimini kaçıran bir ülke olarak, gelecekteki müthiş gelişmelere, Sonuçlara hızlı hazır olmalıdır. Öncelikle ülke bizde, düşünce özgürlüğü sağlanmalı, kişi hakları korunmalı, adalet ve liyakate önem verilmeli, hukukun her şeyin üstünde olduğu bir demokratik yapı temel alınmalıdır. Orta gelir grubundan, kırılgan ekonomik yapıdan hızlı çıkmalıyız. Ekonomik yapı düzeltilmelidir, inovasyona yani ekonomik yenileşmeye önem vererek,
AR-GE’ye ayrılan payı artırarak, marka değeri yüksek ürünler yaratarak, yükte hafif pahada ağır teknolojik mallar üreterek dev atılımlar yapmak, ülkemizi geleceği için çok önemlidir. Türkiye, yıllardır araştıran sorgulayan, her tür analizler yapabilen bir kuşak hedefliyor ama istenen sonuca ulaşılamıyor. Bunun yanı sıra ülkemiz ciddi bir “beyin göçü“ sorunu vardır. Yani ülkemizde yetişen nitelikli gençler, dış ülkelere gidiyor. Görünen o ki ülkemiz, hızla bilim liseleri oluşturmalıdır. Güzel ve yalnız ülkem, en zeki en yetenekli gençlerini bu kurumlarda, “4. Sanayi Devrimi”için hazırlamalıdır. Bu kurumlarda eğitimin niteliği yükseltilmelidir.Türkiye, iyi yetişmiş insan gücüne sahip ülkelerin olacaktır. Türkiye bir konuyu daha çözmek zorundadır. Herkes üniversite okumak zorunda değildir. Üniversite sayımız 200’ü aşmış bulunuyor. Sayı artarken kalite düşmüştür. 7 milyon gencimiz üniversite tahsili yapmaktadır. Gençlerin bir bölümü, mezun olduklarında boşta kalmaktadır. Buna karşılık meslek okulları ve teknik okullarının sayısı yetersizdir. Bu okulların sayısı hızla artırılmalıdır. Özellikle orta öğretimin ilk kademesinde yapılacak düzenlemeler ile çocuklarımız bu okullara yönlendirilmelidir. Bugün Türkiye, sanayide ve tüm ekonomik alanlarda nitelikli ara elemanı bulamıyor. Bu durum, üretimde ve gelişmemizde ciddi bir sorun haline gelmiştir. Özellikle dünya çapında üniversitelerimiz olmaması da ayrı bir konudur ve düşündürücüdür. Türkiye, radikal kararlar alarak, üniversiteler alanında değişim ve dönüşümlere geçmelidir. Küreselleşme çağında, tüm dünya ile her türlü ekonomik rekabetlere girmek, bizim geleceğimiz için her şeyin üstündedir. Kutuplaşmayı bırakmak, aklımız başımıza almak, gücümüzün farkında olmak, eğitimi çağdaşlaştırmak, geçmişiyle kavgayı bırakmak, geleceğimizi kurgulamak zamanı çoktan geldi geçiyor bile.