Geçtiğimiz günlerde, Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından "Tarihten Günümüze Ordulu Şehitlerimiz Anıtı? projesinin hayata geçiriliceği açıklandı.Konu ile ilgili Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamada Altınordu ilçesinde bulunan Ay Işığı Düğün Salonu´nun yıkılarak Atatürk Parkı´nda yeni bir peyzaj düzenlemesi yapılacağ, park içerisinde de bir şehitlik anıtıın yapılması için çalışmaların başladığı aktarıldı.Yapılacak olan anıtta ?Birinci Dünya Savaşı´nda (707), İstiklal Savaşı (Garp Cephesi´nde)´nda (388), Şark Cephesi (33), Cephesi Belli Olmayan (22) İç İsyanlar (3), Osmanlı-Yunan Savaşı´nda (5), Trablusgarp Savaşı´nda (2), Balkan Savaşı´nda (10), Kore Savaşı´nda (19), Kıbrıs Barış Harekatı´nda (6), görev şehidi (69), polis şehidi (50), terör örgütüyle mücadelede (215) olmak üzere toplam bin 532 şehidimizin ismini yaşatılacağı açıklandı. Yapılacak olan anıtta isimleri yaşatılacak şehitler arasında, 123 yıl önce Japonya´ya giden ve orada batan Ertuğrul Firkateyni´nde şehit olan 50 Ordulu denizcinin unutulduğu görüldü. Ertuğrul Firkateyni´nde İstanbul ve Trabzon´dan sonra en çok Ordulu bulunmaktaydı. Tamamına yakını da geri dönememişti. Ertuğrul gemisinin hazin öyküsü ise Kuzey Yıldızı dergisinin bu ayki (Şubat) sayısında kapağa taşındı.Bu tarihi ve trajik yolculuğun hazin öyküsünü 2. Abdulhamitin tahta yeni çıktığı yıllardı.Türk-Japon ilişkilerini geliştirmek ve Japonların 1880 yılında İstanbul´a gerçekleştirdikleri ziyarete karşılık vermek isteyen Osmanlı sultanı Japonya´ya bir heyet göndermek istiyordu. Bundan tam 123 yıl önce, Japonya´ya giden ve orada batan Ertuğrul Firkateyni´nde İstanbul ve Trabzon´dan sonra en çok Ordulu bulunmaktaydı. Tamamına yakını da geri dönememişti. Gemi de 607 kişi yer alacaktı. Bunların 56´sı subay, diğerleri de birkaç sivil memur ve erlerden oluşmaktaydı. Tüm mürattabat özel olarak seçilmişlerdi. Görüntüleri ve davranışları itibariyle Osmanlıyı temsil edeceklerdi. Her şey tamamdı. 14 Temmuz 1889 günü Sarayburnu´na akın eden halkın tezahüratları arasında Ertuğrul, dönüşü olmayan yolculuğuna başlamıştı. Besmeleyle Ertuğrul´um demir aldı Hep ahali sahillerde bakakaldı Çoluğun çocuğun feryadı arşa vardı Hak selamet versin şanlı Ertuğrul´a. Üç direkli firkateyndir gemimiz Kimimiz, bekarız, evlidir kimimiz Gayret edin çocuklar Capanya´dır yolunuz Hak selamet versin şanlı Ertuğrul´a. Gemi ilk talihsizliğini Süveyş kanalında yaşamış, kuma saplanmıştı. Kanal idaresince kurtarılmıştı ama iskeleye bağlanmak üzereyken bu defa da dümen bodoslaması kırılmıştı. Haber İstanbul´a ulaşınca ciddi bir tedirginlik yaşanmıştı. Hatta Bahriye Nezareti Ertuğrul´un yola devam etmemesini ve gemi komutanı Osman Paşa´nın yanına birkaç kişi alarak posta vapuruyla yola devam etmesini istemişti. Ancak gemi havuza girdiği takdirde tamiratının kısa süreceği anlaşılınca bu fikirden vazgeçilmişti. 23 Eylül 1897da Ertuğrul´un tamiratı tamamlanmış ve Süveyş´ten ayrılarak Singapur´a doğru yola çıkmıştı 20 Ekim´de Bombay´a ulaşan gemi burada da bir hafta kalmış ve çok sayıda kişi tarafından ziyaret edilmişti. 26 Ekim´de de Bombay´dan hareket etmiş ve 28 Kasım´da Singapur´a ulaşmıştı. Mürettebat burada da karaya çıkmıştı ve kılık kıyafetleriyle Singapurluların dikkatlerini üzerlerine toplamıştı. Uzun bir bekleyişten sonra 3 Mart 1890´da Ertuğrul Singapur´dan hareket edebilmişti. Ancak bundan sonraki yolculuk da zor geçiyordu. Rüzgarın şiddetinden ve Singapur´da alınan kömürün yetmemesinden dolayı Saygon´da zorunlu olarak beklenmişti. 8 Nisan´da ise Saygon´dan hareket edilmiş ve 7 Haziran 1890´da nihayet Ertuğrul´un son durağı olan Yokohoma Limanı´na ulaşılmıştı. Yokohoma´ya giriş muhteşem olmuştu. Gemiden atılan selam toplarına karşılık Japonlar Banzai?Banzai (Yaşasın!? Yaşasın!) sesleriyle limanı inletiyorlardı. Osman Paşa, karaya çıktıktan sonra İmparator Meiji tarafından kabul edilmiş ve Padişahın gönderdiği hediyeleri ve nişanları sunmuştu. Mürettebat ise bu yolculuğun sonunda üç ay boyunca Japonlar tarafından el üzerinde tutulmuşlardı. Nihayet geri dönüş için hazırlıklar başlamıştı. Ama bu arada gemide baş gösteren kolera salgınından dolayı 13 nefer hayatını kaybetmiş bazıları da hastalıktan dolayı yatağa düşmüşlerdi . Ama dönüyorlardı işte. Tek amaçları sağ-salim İstanbul´a ulaşmak ve daha sonra ise yollarını gözleyen aileleriyle hasret gidermekti. Bambaşka bir heyecan içerisindeydiler. Dönüş için 15 Eylül 1890´da Yokohama´dan hareket edilmişti. Hava puslu ve bulutluydu. Bir müddet yol alınmıştı ki, büyük bir fırtına başlamıştı. Geminin makinesi bütün gücüyle çalışmasına rağmen dağ gibi yükselen dalgalar ve rüzgar gemiyi Funakura kayalıklarına doğru sürüklüyordu. Mürettebat olağanüstü gayret gösteriyordu ama ne çare. Gemi süratle sürüklenmeye devam ediyordu. Böylece Ertuğrul, fırtınalara daha fazla dayanamayarak 16 Eylül 1890´da saat 21 sularında Funukura kayalıklarına çarparak ikiye bölünmüştü. Artık can pazarı başlamıştı. Dağ gibi dalgalardan kurtulabilen 69 kişi Koşinozaki fenerine sığınmışlardı. Yaralılara ilk yardım fener görevlilerince yapılmış ve en yakın da bulunan Koşino köyüne gönderilmişlerdi. Ama ne yazık ki, Okyanustan başka kurtulan yoktu. Kaşino köylüleri yaralıların tedavisinde ve cesetlerin toplanmasında büyük gayret göstermişler ve ancak 260 şehidin cesedini Okyanustan çıkarabilmişlerdi . Diğerleri ise Okyanusa ebediyen demirlemişlerdi. Cesedi çıkarılanlar kazanın olduğu yeri gören bir tepenin üzerine büyük bir törenle 21 Eylül günü defnedilmişlerdi. Artık onlar Japonya topraklarına Perşembe, Fatsa, Ordu, Trabzon ve daha birçok memleket toprağı niyetine bir daha ayrılmamak üzere sarılmışlardı.1891 yılı Şubat ayında ise abideleri dikilmişti. Sonuç: Ertuğrul Fırkateyni´nin Japonya´ya giderken yol güzergahındaki Müslüman ülkelerinin limanlarına uğrayarak yol alması, Halife bayrağını taşıyan bir elçi durumuna sahip olması demekti. Nitekim yol boyunca uğradığı İslam ülkelerindeki yerli Müslüman halk tarafından büyük ilgi ve sevgiyle karşılanmıştır. İlk defa bir Türk gemisinin buralara gelmesi ve Türk bayrağının dalgalanması, askerlerin Cuma günleri halk ile beraber namaz kılmaları, halk tarafından coşkuyla karşılanıyordu. Halk, Ertuğrul´a ?bağımsız Müslüman toprağı? diye namaz kılmaya geliyor, bandonun verdiği konserleri dinlemek için ağaçların tepelerine kadar tırmanıyorlardı. En önemlisi de Cuma günleri hutbelerde halifenin adının okunmasıydı. Bu coşku sömürge yöneticilerini de etkilemişti ki, Türk subay ve erlerine büyük saygı göstermişlerdir. Bazı Avrupa çevreleri tarafından Abdülhamid´in Japonya ile ilişki kurma teşebbüsü Japonları İslama davet şeklinde yorumlanmıştır. Bunun sebebi halkın gösterdiği coşkulu davranışlardır. Avrupalılar bir pan-İslam hareketinden korkuyorlardı. Yine halktaki bu coşkunun sebebinin ne Abdülhamid´in ne de Türk subaylarının rolü olmadığını, içlerinden gelen bir davranış olduğunu görüyorlardı. Onları asıl korkutan da buydu.Ertuğrul yolculuğunu tamamlayabilseydi bu anlamda yaratacağı etki daha büyük olacaktı.

Editör: TE Bilisim