Her toplumsal olgu gibi, din de sosyolojinin konusuna giriyor. Sosyoloji, dinin işlevini açıklamaya çalışır.
Her toplumsal olgu gibi, din de sosyolojinin konusuna giriyor. Sosyoloji, dinin işlevini açıklamaya çalışır. Çünkü, hangi din olursa olsun, sosyolojik açıdan işlevi aynıdır. Dinin işlevi nedir?
Birincisi olayları AÇIKLAMAK, ikincisi toplumsal yaşamı DÜZENLEMEK dir.
Her din kendine göre olayları açıklayıcı bilgiler sunar. Güneş, doğuyor-batıyor. İnsan, doğuyor-büyüyor-yaşlanıyor, ölüyor. Şimşek çakıyor. Gök gürlüyor. Etrafında gerçekleşen doğal olayların nedenini insan bilmek ister. Bu isteğe din cevap veriyor. Cevap o kadar kolay ki, izah etmeye yetiyor. Din adamları, her türlü olay ve olguların oluşum ve gelişimini Tanrıya mal ediyor. Tanrının yaptığına, insanlar inandığı andan itibaren, din, açıklama görevini yerine getirmiş oluyor.
Toplumsal hayat düzen ister. Doğanın insana tanıdığı özgürlük alanında, düzen kurmak zordur. İnsanlar işin kolayına kaçar. İşçi çalıştırır parasını ödemez. Borç alır zamanında ödemez. Alım-satımlara fesat karıştırır. Teraziyi düzgün tartmaz. Toplumun bekası için gerekli kurallara uymaz. Toplum yaşamındaki sorunları belli kurallara göre düzenlemek gerekiyor. Tanrı dediki, denildiği zaman, düzen kolay kuruluyor.
Nitekim, M.Ö. 1750 yılında Hammurabi kanunlarını, Tanrı Dedi ki ''söylemi ile'' halkına kabul ettiriyordu. Halbuki, Hammurabi Kanunları, ondan önceki zamanda yaşamış Sümer Medeniyetinde mevcut yasalardan başkası değildi.
Musa'nın düzenleyici emirleri de, Antik Mısırda binlerce yıldan beri uygulanmakta olan yasaların tekrarından başkası değildi. Musa ''katletmeyeceksin'' diyordu. Antik Mısır, katilleri idam ediyordu. Musa ''çalmayacaksın'' diyordu, Antik Mısır, hırsızlık yapanın kolunu kesiyordu. Musa, düzenleyici hükümleri ''Tanrı Dedi ki'' söylemi ile Yahudilere kabul ettiriyordu. Antik Mısır ise Firavun (tanrısal kral) emri olarak uyguluyordu.
Zaman içinde toplumun yapısı değişiyor. Toplum değiştiği zaman, tüm sosyolojik olgular değişiyor. İnanç sistemleri de değişiyor.
Önce, toplumun üretim yapısı değişiyor. Toplumun üretim yapısındaki değişmenin üç aşamalı olduğunu biliyoruz. Tarım Toplumu, Sanayi Toplumu ve Bilgi Toplumu. Ufukta Bilgi Toplumu görülüyor.
Toplumların yaşadığı iki aşama var. Birincisi, 1800 lere kadar süren ve halen belli yörelerde devam eden TARIMSAL ÜRETİM aşamasıdır: İkincisi, Sermayeli üretim de denilen, Sanayi Toplumudur.
Toplumsal değişmeye bağlı olarak dinin sosyolojik işlevi de değişti.
Sanayi üretim aşamasına geçince, DİNİN DÜZENLEME işlevinin yerini HUKUK aldı. Sanayi toplumlarını idare etmek için, din kuralları yeterli gelemiyor. İşlevin de yerine getirilmesi lazım. Sanayi üretim aşamasını yaşayan toplumlarda ''Tanrı dedi ki'' diyerek, toplum ikna edilemiyor. Akıl öne geçiyor. İnsan aklı, doğada mevcut DOĞAL HUKUK kurallarını buluyor. Ve pozitif hukuk hukuk kuralları ile toplumsal düzeni kuruyor. Pozitif hukuk kuralları, doğal hukuka yakın olduğu sürece sorun yok. Pozitif hukuku, doğal hukuka uygun hale getirmek ise zaman alıyor. Sanayi üretim aşamasına geçince, dinin açıklama işlevi de sorgulanıyor. Dinin izah işlevini, bilim üstleniyor. Bilim ilerledikçe, dini akait ile açıklanan yanlışlıklar ortadan kalkıyor. Nitekim, Papa'nın ''dünya merkezli evren sistemini'' Galileo yıktı. Galileo, güneş merkezde diyor ve ispat ediyordu. Bilim ilerledikçe, ispat kolaylaşıyor. Ancak, dinin düzenleme işlemi, sancılı geçiyor. Nitekim 1500 lerde, Hollandalılar mezhep yüzünden birbirlerini katlediyorlardı. Hollandalıların bir kısmı, din özgürlünü sağlamak amacıyla Amerikaya göç etmişlerdi. Günümüz Hollandasında, Kiliseler bir işe yarasın diye satılıyor.