Haber: Mustafa Kemal Poyraz İstanbul Ordulu kamu çalışanları derneği Türkiye´de ilklerden bir tanesi diyen İstanbul Ordulu Kamu Çalışanları Derneği Yön.Kur.Başkanı ve ORDEF Başkan Yardımcısı Cengiz Aydemir: ?´Bu derneği oluşturduk. Bizden sonra bununla ilgili birkaç tane daha dernek kuruldu. Buna benzer dernekler bundan sonra mutlaka olacaktır. 2012-13-14 sürecinde derneğimiz aktif değildi. 2017 yılı sonunda görevi üstlenmek zorunda kaldık. Arkadaşlarımızın teveccühleri sonrasında bizleri başkan seçtiler. Dernek olarak 2017 yılını tamamıyla örgütlenmeye ayırdık. İstanbul´da kamusal anlamda faaliyet gösteren çok insanımız var. Fakat kamusal anlamda çok fazla olmamıza rağmen İstanbul´da Orduluların istedikleri yerlerde olamadıklarını görüyoruz. Ayrıca arkadaşlarımız bize ORDEF Başkan yardımcılığı görevi verdiler. Burada bu görevleri sürdürmeye devam ediyoruz´´ diye konuştu.Aydemir:´´ İstanbul´da 530 bin civarında nüfusumuz olduğu söyleniyor. Fakat yönetim anlamında İstanbul´da gerek siyasal gerek se ekonomik anlamda çok etkin değiliz. Diğer alanlarda da yeterince faal değiliz. Bireysel anlamda öne çıkan arkadaşlarımız var ama, birlik ve beraberlik sonucu ortaya çıkan güç görünmüyor. İstanbul´da 350 civarında derneğimiz olduğunu biliyoruz. Bu derneklerin çoğu ilçe, kasaba, köy, mahalle dernekleri. Bunlar tabi ki kaçınılmaz ve de olmalı da. Ancak amaçları sadece kendi köyleri mikro olarak bir takım çalışmaların içerisinde oluyorlar. İstanbul´daki Ordulular geneline intikal eden bir dernek ORDEF, ORKAÇDER ve ilçe federasyonlarımız var. Onlarında limitleri sınırlı olabiliyor. Şu son birkaç yıldır derneklerde görev aldığım süreçteki gözlemlerimiz, bir araya gelmekte çok zorluk çekiyoruz. Hep birbirimizin açığını arar gibiyiz. Ne yazık ki hoş görüden biraz uzaklaşıyoruz. Bununla ilgili yaşadığımız birkaç sıkıntılarda var. Başka bir ilin insanlarına bakıyorsunuz, dışarıya karşı öyle bir güç sergiliyorlar. Ne yazık ki bizim insanlarımız derneklere güvenmediği gibi derneklerin aleyhinde de çalışıyorlar. Farkında olmadan ne yazık ki eleştirilerin dozajını kaçırıyorlar. Bir insanımız, bir dernek başkanımız hata yapabilir. O dernek başkanı bakıldığı zaman hata yapmammış ama yaptıklarını yeteri derecede dışarıya yansıtamamış. Ne yazık ki insanımızda böyle bir yaklaşım var. Genelde derneklerimiz üye aidatları ile ayakta kalmaya çalışır. Bu dernekleri kurmak çok kolay ama yaşatmak o kadar basit değil. Yönetim kurullarının hepsi aktif olamıyor. İşi götüren 3-5 arkadaş oluyor. İş ekonomik anlamda da o kişilerin üzerine kalıyor. Parasını, aidatını vermeyen insanlar bile zaman zaman yönetimi eleştirebiliyor. Kendi mükellefiyetini yerine getirmediği halde, derneği çok rahatlıkla eleştiriyor, ben bu nedenle bu yüzden girmedim diyebiliyor. Bu da reklamın iyisi kötüsü olmaz misali, o insanların eleştirileri diğer insanların da derneklere bakış açısını değiştiriyor. Ne yazık ki böyle bir şey var. Dernek başkanları, dernek yönetimleri olarak insanlara kendimizi yeterince anlatamıyoruz. Kendi içimizde iyiyiz ama sahaya çıkıp örgütlü bir şekilde davranamıyoruz. Biz yukarıda o birlikteliği sağlayamadığımız sürece dernekler olarak söylüyorum bunu; en altından en üstüne kadar özeleştiri yapmamız gerekiyor. Kendimizi başarılarımızdan ziyade, başaramadıklarımızın üzerine gitmemiz gerekiyor ve o insanlara kendimizi anlatmamız gerekiyor. Bu benim çok önemli gördüğüm bir şey. O eleştiriler bitip güven tazelendiğinde burada Orduluların gücü oldukça hissedilir bir duruma gelecek. İstanbul´da 39 ilçede bir belediye başkanımız vardı o da gitti. Sağ olsun etkin olarak Temel Başalan başkanımız var. Onun haricinde birkaç meclis üyelerimiz var. Onlarda nüfus yoğunluğuna bakılırsa hiç sayılır. Böyle bir ilin İstanbul´daki temsil yeteneğinin bu kadar düşük olması çok büyük bir handikap ve ilimiz için çok büyük bir kayıp. Bunu göz önüne alarak insanlarımızın kendilerini değerlendirmeleri gerekiyor. Bunun için sivil toplum kuruluşlarının bu vakıflardan derneklere kadar diğer alanlarda, hatta ve hatta Ordu´daki derneklerin belediye başkanlarının, vekillerin ortak davranacakları bir istişare kuruluna dönüştürülüp buna göre bir süreç belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunlar yapılmadığı sürece biz hep böyle birilerinin güdümünde olan bir topluluk olmaktan öte geçmeyeceğiz. Bu da bizim için çok büyük bir acı. Belirli yerlerde insanlarımız olmayınca, kendi insanlarıma sahip çıkamıyoruz, en büyük kayıp ta bu. O insanları bir tık yukarı çıkardığınızda çevresine ne kadar yararlı olduğunu görebiliyorsun. Bunu hepimiz her anlamda görüyoruz. Buraya gelen bir arkadaşımızı bir işe yerleştirdiğimizde ekonomik durumunun yukarı çıktığını gördüğümüzde mutlu oluyoruz. O insanda yukarıya çıktığında bir başkasına destek olabiliyor. Ama herkes aşağıda olursa, herkes birbirini aşağı çekmekten geri durmuyor. Ne yazık ki böyle bir yapı oluşuyor´´ dedi.