Türk modernleşmesinde özellikle Hemşinli Pastacıların özel bir yeri olduğu söylenebilir. 1800´lü yıllardan itibaren Kaçkar Dağları´nın eteklerine oturmuş bakir yaylalarından koparak Çarlık Rusya´sına çalışmaya giden Hemşinli ve Laz gençlerinin öyküsü aynı zamanda bir tarihe tanıklık etmeleri bakımından önemli. Annelerinin, hem barınabilecekleri hem de karınlarını doyurabilecekleri bir meslek tutmalar öğüdünün adresi doğal olarak Rusya´da ya fırıncılığa ya da pastacılığa çıkıyordu. Çarlık döneminin son yıllarına doğru saraya servis sunabilecek kadar önemli pastacılar ortaya çıkartan Hemşinliler ve Lazlar Bolşevik Devrimi sonrası büyük umutlarla geldikleri ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Bu süreç içerisinde özellikle Rus modernleşmesinin imkanlarını görüp ileri deneyimler yaşayan Hemşinli ve Laz ustalar bütün bu tecrübelerini Türkiye´ye taşıdılar. Kastettiğimiz tecrübe sadece mesleki bir birikim değil. Geleneksel düzeninin değişip, kurumları ile modern bir devletin kuruluş aşamalarını gözlemleyen pasta ustaları, dolayısı ile Türkiye´deki modernleşme tarihine çok çabuk eklemlendiler. Özellikle Hemşinliliği, Türkiye´nin modernleş- me tarihine verdikleri (ülkenin her tarafına dağılmış pasta ustaları sayesinde) destek üzerinden anlamak gerekli. Ordu´da da ilk pastacılar, Türkiye´deki pastacılık mesleğinin gelişimine koşut olarak Hemşinlidir. 1962´den 2012´ye kadar şehrimize hizmet veren meşhur Buket Pastanesi´nin, bu bahsettiğimiz tarihsel sürecin bir uzantısı olduğunu hemen belirtelim. Pastanenin kurucularından ve Türkiye´de bu mesleğin çok önemli temsilcilerinden Baki Kamber, Ordu´nun sadece lezzet tarihine değil, sosyal, kültürel ve politik tarihine de değeri tartışılmaz katkılar sunan duayen bir isim. Baki amca ile yaptığımız söyleşide sadece kişisel öyküsünü değil, şehrin bir dönemine ışık tutan hatıraları da bulacaksınız.. (S.K.) Baki Amca pastacılığa nasıl ve ne zaman başladınız? Ordu´da benim bu pastacılık işlerine başlamam çok eskilere dayanır. Ben ilkokul üçlerde iken, pastacı olan rahmetli dayım o zamanlar köye geliyordu. ?Çamlı Kardeşler? diye bir pastane vardı bu Fidangör´de. Ordu´da ilk eski pastane de buydu. 1940´larda açılmış bir pastane. Bunların ustaları da Rusya´dan gelen ustalar. Ta ?Güneş Pastanesi?ne dayanan Haşim Usta, Hazik Usta diye iki kardeşler. Ordu´da ilk pastacılar bu iki kardeş midir? Evet. Haşim Usta, Hazik Usta. 1940´larda açtılar ilk. Rusya´dan geldiler buraya. Dayımın da eniştesi oluyor Hazik Usta. Dayım onların yanında yetişmiş bir pasta ustası. Bizim dönemimizde pastacılık çok yorucu bir pastacılıktı. Yani aklına ne geliyorsa biz yapıyorduk. Yaş pastası, kuru pastası, akide şekeri.. Ayracı o zamanki çalışma sistemimizde herhangi bir makine yok. Mikser yok. Bütün o yumurtalara elimizle çırpardık. Yumurta çırpma telimizi de biz kendimiz yapıyorduk. Hatta pudra şekeri havanda döverek toz şekerden yapardık. Yani pastacılık ile ilgili aletlerinizi de siz kendiniz yapıyordunuz.. Tabi. Hatta bir şey daha söyleyeyim; biz boş kaldığımız zaman da kutu yapardık. Bildiğimiz pasta kutusu öyle hazır gelmezdi. Kutu kartonunu alırdık, keserdik, çizerdik cetvelle, makasla keserdik. İçinde kullandığımız zımba telini bile biz kendimiz pense ile yapıyorduk. İnce tel alıyorduk, o teli yapıyorduk. Sonra elimizle kutuyu delip, teli takıp, elimizle kutu haline getiriyorduk kartonu. Yine kese kağıdını kendimiz yapıyorduk. Yani böyle bir zorluktan geliyoruz. Şimdiki ustalar gibi değil. Her şey hazır önüne geliyor. Baki Amca 1940´larda açılan o pastanenin ismi neydi? Güneş Pastanesi. Yeri nerede idi? Bugünkü Hotiç´in olduğu yerde idi yeri. Sonra da şimdiki Şekerbank´ın olduğu yere taşındı. Müthiş bir pastane idi. Ordu´da değil, o tarihlerde Türkiye´de öyle bir pastane yoktu. Dekorasyonu yapılmış, tabloları bulunan çok büyük bir pastane idi. Peki Güneş Pastanesi´ni açan sülalenin bugün çocukları sürdürüyorlar mı bu mesleği? Samsun´da Nurettin Güneş var. Ali Güneş´in oğlu. Ve kardeşi Musa Güneş, Denizli´de. Torunlar mı bu isimler? Evet torunları. Onlar şimdi Cafe işletiyorlar. Fuar alanının içinde. Aynı ismi koymuşlar. ?Güneş Çay Bahçesi? diye. Devam ediyorlar. O sülale buradan tamamen mi gitti? O sülale buradan şöyle gitti; ?Güneş Pastanesi? bir yangınla son buldu. 1965´lerin sonlarında. Üstünde Şehir Kulübü vardı. Yangın oradan çıktı. Böylece pastane yandı. Sonra yine burada ?Evin Pastanesi? diye bir ikinci pastane daha açtı. Şimdiki Ziraat Bankası´nın olduğu yerde bir Ada Gazinosu vardı. Orada idi yeri. Bu ?Evin Pastanesi?nin açıldığı yerde de eskiden Askeri Gazino vardı. Askeri Gazino´dan bunlar devraldılar. Ama burada işleri iyi gitmedi. Bu sefer burayı kapatıp Ordu´dan gittiler. İşte o vakit Samsun´a göçüp yeni bir pastane açtılar. Samsun´daki pastanenin ismi de ?Evin Pastanesi?. Sizin aile öykünüze gelsek.. Sizin aileniz kaç yıldır Ordu´da. Benim Ordu´ya gelişim 1951. Babamın daha eski. O da tahminim 1930´larda gelmiştir. Çamlıhemşin´den. Babam da ilk lokantacılığa burada başladı. Numune Fırını bitişiğinde ?Hemşin Lokantası? olarak.. Sizin sülaleden buraya ilk gelen babanız mı? Buraya bizden ilk gelen Hüseyin Altay´dı. Fırıncı. Bildiğimiz Akın Fırını. Çifte Fırını da ilk o açmış. Hasan Arol ile ortak açmışlar Çifte Fırın´ı. Sonra İzmir´e gitmiş. İzmir dönüşü açtığı fırın Akın Fırını. Hasan Hüseyin Altay ile ortak açtılar. Siz pastacılığa nasıl başladınız? Bizim ta ilkokulda başlıyor pastacılık işimiz. Zaten ilkokulu bitirince bizi oralarda illa bir sanatın olacak. Bizim Hemşinliler ya fırıncı, ya pastacı ya da lokantacılığa gider. Üçünden biri. Benim babam lokantacı, dayım pastacı mesela. Dayım beni de çok severdi. Köye gelip gittiği vakit benim ödevlerime, defterlerime bakardı. Ben okulda çok iyi bir talebe idim. Öğretmenlerim defterimi diğer talebelere göstermek için sınıfta gezdirirlerdi ki, bunu örnek alın diye. Okulun ismi Çingit İlkokulu idi. Şimdiki ismi Uğrak. Rize-Pazar ilçesinde. Okula bir saatlik yürüme yolumuz vardı. Ödevlerimin kenarlarını motiflerle kendi kendime süslemeler yapardım değişik kalemler ile. Gurbetten gelenler bu çizimlerimi çok beğenirdi. Yazım çok güzeldi, resmim çok güzeldi. İşte ta o zaman İsmail dayım -nur içinde yatsın- ?yeğinim senin çok büyük kalemin var, pastacılıkta sen çok iyi bir usta olursun. Seni götüreceğim? dedi. Şunu da söyleyeyim, ilkokulu bitirdiğim sene başöğretmenim vardı Ayşe Alpak. Bu bayan öğretmen, hususi benim için bir saatlik patika yol yürüyüp -dağ köyü çünkü köyümüz- annemin babamın yanına geliyor. Ve ?bu çocuk çok iyi, bunu mutlaka okutalım? diye. ?Bunu harcamayalım. Çok iyi yeteneği var? diyor. Fakat rahmetli annem babam, bayan öğretmenin bütün ısrarlarına rağmen okutmuyor. Nedenini soruyor öğretmen. Annem ?biz bunu okuttuğumuz zaman bu bize bakmaz, köye sahip çıkmaz? diyor. Sonra dayım beni aldı Ordu´ya getirdi. ?Çamlı Kardeşler Pastanesi?nde 13 yaşında işe başladım böylece. Nerde idi Çamlı Kardeşler Pastanesi? Şimdiki ?Kuğu Pastanesi?nin yerinde idi. O kadar da büyük değildi o vakit. Daha küçüktü. İmalathanesi içerde idi. Ben işte 13 yaşında geldim, orada yetiştim. Sizden başka dayınızın yanında kimler vardı? Dayımın yayında kardeşi Mehmet vardı. O da iyi bir usta idi. Hikmet Köseoğlu diye bir arkadaşım vardı. O da bizim köyden. Akrabamız olur. Başka çıraklar vardı. Hikmet Köseoğlu sonra bizden ayrılıp Ankara´ya gitti ve birinci derecede önemli bir usta oldu. ?Venüs Pastanesi?nde. ?Ulus Pastanesi?nde, ?Armağan Pastanesi?nde ustabaşılık yaptı. Çok yetenekli idi. Yine bana da önemli teklifler geldi. Mesela Ankara´da o zamanın meşhur pastanecisi ?Ulus Pastanesi? sahibi Fethi Reyan, bir gün Ordu´ya geldi. Ben içerde çalışıyordum. Tabi içeri girince tezgaha bakıyor, çeşitlere bakıyor. Pastacılar bir yere gitti mi, diğer pastaneleri gezerler. Fethi bey benim yaptığım pasta çeşitlerini görünce hayret ediyor ve dayıma ?İsmail, senin ustan kim? diye soruyor. Dayım ?yeğinimdir? deyince içeri imalathaneye geliyorlar. Ben de henüz 15-16 yaşlarındayım. Fethi Reyan yaptığım işleri görünce dayıma ?bu çocuk burada ziyan olmasın, sen bunu bana ver, Ankara´ya götüreyim? diyor. Ama dayım, ?bu benim her işimi yapıyor, dükkanı ben O´na bırakıp gidiyorum, nasıl vereyim sana, her şeyim bu? diye cevap veriyor. Daha başka yerlerden de isteyen oldu ama kısmet olmadı. Askere kadar ben burada dayımla çalıştım. Dayım kardeşi ile iki ortaktı. Pastaneyi seneden seneye bölüşmüşlerdi. Bir sene o bir sene diğer kardeşi oturuyor pastanede. Dayım sıranın kendisinde olduğu bir yıl bana ?yeğenim bu sene sen işlet burayı ben köyde istirahat edeyim? dedi. Kaç yaşındasınız o zaman? 17-18 yaşlarındayım. Anlaşma olarak da pastanenin bütün giderlerinden sonra dayıma 6 bin lira ödemeye söz verdim. Öyle kararlaştırdık. Ben de kabul ettim. Çünkü kendime güvenim var. Bir de şunu söyleyeyim. O zaman okuyan, liseye devam eden talebelerin mekanı benim pastanem idi. Bu arada kaç senesine geldiğimizi de belirtelim. Sene 1958-59´lara geldik. Çünkü 1960´ta ben askere gittim. Bu talebe arkadaşların da bana karşı çok sempatileri var, seviyorlar. Gelip benim çalışmamı izliyorlar. Bu arkadaşlardan mesela Özcan Felek, Oktay Arıkan vardı diş doktoru, Selçuk isimli bir arkadaşımız vardı babası hakim, papyonlu gezerdi. Yılmaz Kırmancı, Ayhan Öge, diş doktoru oldu.. Daha böyle başka çok yönlü arkadaşlarım vardı. Özcan Felek dediğim arkadaşım İstanbul´a okumak için gittiği zaman bana Milliyet gazetelerini gönderirdi. O zaman gazetelerin bazıları haftada iki, bazılarının dört sayısı bir seferde geliyor. Milliyet gazetesi gelmezdi o zaman. Spor sayfası çok güzeldi Milliyet´in. Bana hususi, Özcan İstanbul´dan Milliyet gazetesini gönderirdi. Özellikle Galatasaray´ın haberlerini takip ediyorum. Beni de Galatasaraylı Özcan Felek yaptı. Yani o zamanlar öyle candan arkadaşlarım var ki, İstanbul´da beni unutmuyor, düzenli biçimde posta ile gazete gönderiyor. Askere nereye gittiniz? Askere önce İzmit Derince´ye gittim., Uçak savar olarak. Orada bir eğitim kursu vardı. Uçakların Türkiye´ye girişini çıkışını takip etmek için. Masa üzerinde onların eğitimini alıyoruz. O kursu da birincilik ile bitirdim. Eğitimi alanlar arasında liseyi bitirmiş olanlar, liseyi terk etmiş olanlar var. Benim yazımı, çizimlerimi görünce şaşırıyorlardı. Orayı birincilik ile bitirince onbaşı oldum. Bu sefer çavuş kursuna gönderdiler, Balıkesir´e. Bu arada Uçaksavarlar lağvedildi. Biz de çavuş kursunu bitiremeden tekrar birliğimize geri döndük. Komutanımız da bizim oralı birisi idi. Dağıtım yapılacağımız yerleri sıralayıp istekte bulunmamı söyledi. Ben de İskenderun´u seçtim. İskenderun´a trenle gittim. Çok sıcak bir gündü. Temmuz ya da Ağustos olmalı. Orada da dağıtım yapmak için topladılar bizi. Ben de o zamana kadar sanatımı, pastacı olduğu söylememişim. Ama orada söyledim artık ve levazım takımına verdiler beni. Zaman geçtikten sonra oradaki subaylardan birisi bana ?ne tatlısı yapabilirsin bize? diye sordu. Ben de buradaki malzeme ile ancak lokma ya da tulumba tatlısı yapabileceğimi söyledim. Bunun üzerine benden lokma tatlısı istedi. Gittim oradaki fırıncılardan malzeme aldım ve güzel bir lokma tatlısı yaptım. Ben de bekliyorum ki, her an beni subay gazinosuna ya da orduevine alacaklar. Bir de baktım beni levazım komutanı çağırıyor. ?Senin eğitimin nedir? diye sordu. O zamana kadar da mektuplarımı dışarıdan atıyordum. Ancak şimdi arazide olduğumuz için mektubu askeriyeden atmıştım. Mektuplar biliyorsunuz açılıp okunuyor. Tabi komutan yazımın güzelliğini görüyor. ?Sen bizim yazıcımız ol? dedi bana. Siz, askerde pastacı olmayı beklerken yazıcı oldunuz.. Evet. Tabi başarılı bir yazıcılık dönemim oldu. Sadece bizim levazımın değil, başka birimlerin yazılarını da ben yazıyordum. Ayrıca birlikteki bazı tabelaları da ben yazdım. Askerliğimin bitimine doğru mesleğimi de sivil hayatta çok iyi bir yere götürmek kararı almıştım. Madem bu işe girdim, en iyi yerde pastacılığı yapmak.. Ya İzmir, ya İstanbul ya da Ankara. Bu arada benim bir arkadaşım vardı. Aytekin Güneş isminde. Bu Güneşlerin de akrabası idi. Askerde mektuplaştık tabi sürekli. Aytekin gitmiş İzmir´de bir pastane açmış. Bana diyor ki ?gel beraber çalışalım. Sen olursan daha iyi olur? diye. Ben de Aytekin´e ?önce gidip annemi babamı bir göreyim ondan sonra geleyim? dedim. Ordu´ya geldim, rahmetli babam ve rahmetli amcam, -şimdiki Buket Pastanesi´nin olduğu yerde o zaman kahvehane var. Daha çok üçüncü sınıf bir kahvehane. Hamalların oturduğu bir yer- beni oraya götürdüler, hiç unutmam bir çay söylediler. Babam dedi ki, ?oğlum burasının mal sahibi Osman Yatağan benim arkadaşım. Ben O´nunla anlaştım. Burasının bir senelik kirasını, 6 bin lirasını da vermişim. Sana pastane yapmak niyetindeyim? dedi. Amcamın da oğlu var Muhittin. Onların da lokantası var. Şehir Palas´ın karşı köşesi. Bugünkü İş Bankası´nın yanındaki Polo mağazasının yerinde. İsmi neydi lokantanın.. Şehir Lokantası. Güzel de bir tabelası vardı. Ali Saraç yapmıştı. Trabzonlu. Muhittin de orada garsonluk yapıyor. Sahibi, amcam Ahmet. Babamla amcam, ?biz bu işi sana vereceğiz, hiçbir işine karışmayacağız? dedi. -O günün parası ile- ?20´şer binden 40 bin lira teslim edeceğiz, sen yapacaksan, edeceksin, kimse sana karışmayacak, sen götüreceksin? dediler. Ben de babama, ?benim böyle bir niyetim yoktu. İstanbul, İzmir, Ankara´dan başka yer düşünmüyordum? diye cevap verdim. İzmir´deki arkadaşıma olan sözümden bahsettim. Onlar da, ?bizim burası memleketimize en yakın yer, buraya alışmışız, biz seni buradan başka yere göndermeyiz? diye ısrar ettiler. Bunun üzerine ben de tamam dedim.. Mayıs´ta teslim alacağız dediler şimdiki Buket´in binasını. Yıl kaç oldu bu arada? Yıl 1962´ye geldik. Buket´in açılışı peki hangi tarih? 27 Ağustos 1962. O da Çarşamba günü. Amcamın oğlu var yanımda ama kimse benden başka meslekten, pastacılıktan anlamıyor. Kutu bile sarmayı bilmiyorlar. Bir şeyin fiyatını doğru dürüst bilmiyorlar. Bu arada dayınız ne oldu? Dayım burada pastacılığa devam ediyor. Hatta benden sonra birkaç sene daha devam ettiler dayımlar. Ben gidip gelirken onlara yine uğruyorum. Hatta Bican Orhan vardı. Millet Sineması´nın sahibi. Çocukluğumdan beri beni çok severdi. Orası da Ordu´nun meşhur bir mekanı idi. O bana illa -sinemanın altında bir büfe yeri vardı- oraya bir pastane açalım diyordu. Ben de ?Bican abi, dayılarıma karşı ayıp olur oraya açmam? dedim. Bunu üzerine sadece poğaça falan vermeyi kabul ettim sinemanın altındaki o büfeye. Buket´i açarken Ordu´da dayınızın pastanesi haricinde başka pastaneler var mıydı? O zaman işte bahsettiğim ?Güneş Pastanesi? var. Bir de ta ilerde ?Baylan Pastanesi? vardı. Köprübaşını geçtikten sonra. Nazım Çakmak diye bir arkadaş. Yine sizin oralı mıydı O da? Bizim oralı değil. Abulhayır taraflarından idi. Sonradan zaten mesleği bıraktı emlakçılık yaptı. Bu Güneş Pastanesi, benim akrabam olmama rağmen -Haşim Usta´nın hanımı benim teyzemdi- Buket´i açıp çıkış yapmam pek onların işine gelmedi. Beni zaman zaman engellemek için ustamı aldılar, değişik şeyler yaptılar.. Peki evlilik ne zaman oldu? Bizim evliliğimiz de enteresan.. İşte, zamanında babamın annemin beni niye okutmadıkları orada meydana çıkıyor. Bir de, babam, amcamlar ayrılmışlar. Ev ikiye bölünmüş. Evi yeniledik biz. Benim de ufak tefek katkılarım oluyor eve. Ama az. Çünkü o zamanlar dayımın bana verdiği maaş bugünün şartlarına göre 300-500 lira kadar. ?Bizim yeğenimizdir? diye o kadar veriyor. Ama biz bu arada ev yaptırdık. Annem biraz rahatsız. Kız kardeşlerim daha küçük. Son senemde beni evlendirmek istediler. Ben önce karşı çıktım. Askerlik yapmadım dedim, kabul etmedim. Bu arada ben köyden Ordu´ya gelip çalışmaya başladığımızda bir de baktım ki, bizi nişanlamışlar. Ben şimdi ne yapayım?! Anam babam öyle istemiş. Annemler, ?çay toplamadan anlar, odun yapmadan anlar, bize yardımcı olur? diye düşünmüşler. Üstelik akraba olmamıza rağmen hiç hayatta birbirimi görmemişiz. Köylerimiz uzak, yaylalarımız ayrı. Nişanlımın köyü eski ismi Çinçiva. Yeni ismi Şenyuva. Bir başka deyişle Çamlıhemşin´in konakları ile, köprüsü ile, muhlaması ve ençok okuyanı ile meşhur köyü.. Düğününüzü nasıl yaptınız? Nişan böyle olunca düğün da tam film gibi oldu. O devirde telefon yok. Mektup veya telgrafla işler halledilirdi köyde. Bizimkiler düğün hazırlıkları ile uğraşırken ben de Çamlı Kardeşler Pastanesi´nde çalışmaya devam ediyorum. Tarih netleşmemiş. Buna göre biz de burada hazırlığa başladık. Dayımın hanımı Fikriye kereginim (Keregin : Dayının hanımı anlamına gelen yöresel bir kelime) önderliğinde yatak takımı, karyola, benim şahsi hazırlığım, takım elbise, ayakkabı, gömlekler, kravatlar hazırlanmaya başladı. Elbisemi de hiç unutmam çok iyi tanıdığım, şu anda hayatta olan terzi İhsan Gürdal´a diktirdim. Bunlardan başka düğünde ikram için iki sandık özel kuru pasta yaptık. Derken nihayet hazırlık bitti ve yolculuk başladı. O zamanlar yolculuk hem gelişimiz hem gidişimiz üç gün sürerdi. Ordu´dan hareket, akşam Trabzon´a varış. Ankapa Palas´ta kalıyoruz. Ertesi gün Pazar´a hareket. Akşam Pazar Yeni Sabah Oteli´nde konaklama. Nihayet Pazar´dan köye gitmeye sıra geldi. Çarşıbaşı´nda katırcılık yapanlar var. Onlarla pazarlık edip yükleri köye gönderirken baktım bizim köy yolundan Ali Güneş geliyor (Ordu´daki Güneş Pastanesi sahibi). Bana doğru gülerek yaklaşıyor, ?Yahu neredesin bu gece senin düğünü yaptık. Sabaha kadar horon devam etti? dedi. Hiç yatmadan Pazar´a indim. Böylece bizim düğünün olduğunu öğrendim. Evliliğimiz böyle oldu. Şeref isimli oğlum ben askere giderken iki yaşındaydı mesela. Buket Pastanesi´ne geri dönelim biraz. 1962´ye.. Nasıl başladı, neler yaşadınız kuruluş aşamasında? Buket´i ?Baki-Muhittin Kamber? olarak açtık. Yani adı ortaktı. Buket ismi nereden geliyor? Dayımın pastanesinde iken daimi arkadaşımız olan Dursun isimli bir arkadaşım vardı. Trabzonluydu. ?Kambur Dursun? derdik. Tabi ben ta askerde iken hatıra defterlerimde hep isimler belirlemiştim. Değişik isimler. Yazılarını yazmışım, şekiller vermişim. Ama bir karara varamamıştım. Dursun ile isim düşünürken O´nun fikri olarak ortaya çıktı ?Buket?. Böylece 1962´de başladık. Müthiş bir iş. Ne yaparsak tutuluyor. İmalathanemiz hemen pastanenin içinde. Ben orada çalışıyorum. Ama basık bir yer. Pişirmeyi karşıda Numune Fırını´nda yapıyoruz. Bu arada İstanbul´da Acıbadem´de, Badem Pastanesi´nde bir arkadaşım vardı. Bu işleri iyi bilen, anlayan bir arkadaş. Bir gün Ordu´ya gelince ?sana bir güzel fırın yapayım? dedi. Geldi, bir iki ay kadar burada kaldı. Çalıştı. Böylece fırın kuruldu imalathanemizde. Öyle bir sistem ki, altında odunu yakıyorsun. İçinde 4-5 tane göz var. Bir yerini değiştirmeden, her tarafını pişiriyor mamulün. Tabi ilk yakarken bazen duman falan yapıyor ama sonra geçiyor. Odunla yakıyoruz. Hatta bir gün yakıyoruz duman veriyor, yakıyoruz duman veriyor. İçeride her taraf duman oldu. Göz gözü görmüyor. Bir de çatıya çıkayım dedim. Baktım ki rahmetli, Osman Amca´nın, Osman Yatağan vardı, babası. Osman amca bize burayı verdi ama öldükten sonra babası vardı. Yaşlı. Köyünde oturuyor. O adam -biraz da aksi idi, gelirdi bazen, üstte oteli vardı. Yatağan Oteli. Orada yatardı- ?benim oğlum burayı verirken bunlara imalathane olarak vermemiş? diye, betonu döküyor, kapatıyor. Gittik, adamını bulduk. Ne yaptıksa adam kabul etmedi. Ergin Karlıbel´e ait bir bina vardı. Bugünkü Atlıhan Otel´in arka tarafından girişi olan bir yer. Belediye tarafında. İmalathaneyi oraya taşımak mecburiyetinde kaldık. Epey zaman imalathane olarak orası devam etti. Orada pişirip tavalar ile alıp Buket´e geliyoruz. Bu arada dükkandan çalışmak amacıyla kimler gelip geçti? Tabi demin bahsettiğim gibi, ?Baki-Muhittin Kamber? olarak başladık ama, benim bir kardeşim vardı Cevat. O da, babamın Deniz Lokantası vardı. Şimdiki yeni yapılan Sinema Otel´in orası. Bahçeli. Bilhassa yazın muazzam iş yapıyor. Ordu´nun en eski lokantalarından. O zamanın bütün milletvekilleri orada. Fabrikatörler, hakimler, savcılar. Buket açıldığı zaman bile Deniz Lokantası´nın kasası ben bakardım. Hesap alıyordum. Babam içeride imalathanede çalışıyor. Ortağı başka işler yapıyor. Ben de kasaya geçerdim. Öğleleri çok kalabalık olurdu. Öğleyin hesaplarını ben alırdım. Sonra lokanta kapatıldı. Cevat kardeşim açıkta kalınca gelip Buket´te işçi olarak başladı. Bu arada Ordu Sineması´nın altında 1967´de Buket´in bir şubesini açtık. Orayı açarken benim ortağım Muhittin´in kardeşi Hüseyin, ?bir de Amcası Yaşar´ı da oraya ortak et? denildi. Ben de resmiyette onları oraya ortak gösterdim. Ama fazla ortaklık olduğu zaman, işin ahengi de bozuldu. Vergi sistemi değişti. Değişince bizim aleyhimizde bir durum ortaya çıktı. Bunun üzerine resmiyette hepsini birleştirdik. Yani şubeyi ayrı bir yer olarak göstermedik. Ben kendi ortaklığımın yarısını kardeşime verdim. Muhittin´in hissesini de Yaşar ile Hüseyin´e bölüştürdük. Siz kaç kardeşsiniz peki? Biz dört kız kardeş, iki de erkek. Kardeşim Cevat şu an İstanbul´da. Kız kardeşlerim evlenip İzmir´e, Ankara´ya gittiler. Hepsini bizim oralardan insanlara verdik. Bu arada 1970´lere geldik sanırım.. Tabi 1970´ler benim en faal olduğum yıllar. ?Yeni Buket?in açılışı bizi yükselişe geçirdi. Ortağım Muhittin derdi ki, ?eski Buket kazanır, yeni Buket yer?. Aslında ?Buket?i zirveye çıkartan, parlatan, o ?Buket?teki hatıralarımız. Gelen şöhretlerin etkisi. Gündüz Kılıç´ın bende bir yazısı var. Gazetede ?Buket?i yazdı. Modern bir tesis diye. Bakanlar, yazarlar, Hava Kuvvetleri Komutanı geldi. Muhsin Batur. Hiç unutmam. Denize bakan locada oturttuk onları. Yemek yemiyor, pastanede karın doyuracak. Güzel, şahane bir fındıklı kekimiz var o zaman. Pastalar falan. Bir servisimiz, kalitemiz var, damak zevkimiz var.. Muhsin Batur şaşırmış. Pastanenin müdürünü istedi. Ben de oradayım. O zaman avukat Güner Sağra da benim çok samimi arkadaşım. Kasada oturmuş. Zaman zaman kasaya O´nu oturturdum. Muhsin Batur müdürü isteyince Güner´e ?kalk dedim, müdürlük görevini yap?. O´nu müdür olarak takdim ettik. Muhsin Batur dedi ki, ?ben pastane meraklısıyım. Gittiğim her yerde pastanelere uğrarım. İstanbul´da, İzmir´de, Ankara´da iyi pastanelerde otururum. Fakat ben böyle nezih, böyle dekorasyonu olan, kaliteli bir pastane görmedim. Özel defterinizi getirin, yazayım? dedi. Defteriniz var mı peki? Yok. Maalesef. Ondan sonra da maalesef böyle özel defter tutmayı adet edinmedik. Hiç olmaz ise ondan sonra yap yani. Batur o zaman ?işte bu pastanenin eksiği böyle bir defter? dedi. Hatırladığınız başka kimler geldi pastaneye? (Oğlu Şeref bey giriyor bu arada sohbete) Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk geldi. Gemi ile. Ve gemide de büyük bir gazeteci kitlesi vardı ki, bu gazeteciler arasında Uğur Mumcu da bulunuyordu. 1974-75 yılları olsa gerek. Ertuğrul abi, Günay CHP İl Başkanı. İşte Uğur Mumcu ile Ertuğrul Günay o pastanenin locasında söyleşi yaptılar. Birkaç gün sonra da Cumhuriyet gazetesinde çıktı. Bu tür özel ziyaretlere ilişkin arşiv tutar mıydınız? Fotoğraflar var mıdır arşivinizde? Evet. Ben sana bazı şeyler hazırladım. Onları izah ederek açıklayacağım. Benim Buket´te bir hatıram daha var. Hürriyet Gazetesi bir anneler günü yarışması düzenlemişti. Vitrin yarışması. Bana da nereden geldi ise resmi yazısı geldi bu yarışmanın. O zaman Hürriyet´in buradaki temsilcisi de Uğur abi idi. Uğur Gürsoy. Ben o zaman bir vitrin yaptım. Gazetenin o zamanki anneler günü ile ilgili tanıtım logosunu aynen pastada yaptım. Baktığın zaman Hürriyet´teki o yazı karakteri neyse ve resmin tamamını. Onun fotoğrafı var. Bir de kalp resminde kalp masası yaptım. ?Sevgili anneciğime? yazılı. Bunu yaparken de gece pastaneyi kapadım. Geç saatlerde imalathanede yaptım. Ertesi günü pastanın güzel bir fotoğrafını çektirdim. O zaman gazetenin genel neşriyat müdürü Necati Zincirkıran. Ben gönderen olarak Buket Pastanesi biçiminde yazmıştım. Bana Necati Zincirkıran cevap olarak Buket Pastanesi sahipliğine diye yazmış. ?Gerçekten enteresan bir buluşun ifadesi olan vitrininizi..? diye başlıyor mektubu. Ama bize zamanında yetişmedi fotoğraf, onun için sizin isminizi duyuramadık diyor. Yine de her şeye rağmen bunu arşivimizde saklayacağız diye bitiriyor. Bu arada yetiştirdiğiniz ustalardan da bahsedelim pastacılık sektörüne.. Bursa ?Uzay Pastaneleri?nin ustası Ali Birgül var mesela. İstanbul´da çok usta var benim yetiştirdiğim. O Ali Birgül bir iki gün benim peşimde dolaştı. Ağzı açıkta kaldı. Dedi ki, ?abi ben seni biliyordum ama bu kadar da tahmin etmiyordum?. Eskiden bir de klişe olayı vardı. Klişecilerle bile gidip Cağaloğlu´nda kendim görüşüyordum. Şimdiki teknik yoktu o zaman. Hep klişeden yapılıyordu her şey. Bütün logolar falan. Ben Buket´in logosunu çizip götürdüğüm zaman ressam diyordu ki, ?ben herkese senin gibi yapsam bu işin altından çıkamam?. Yani ben bizzat gidip logo için çini mürekkeple ressamla çalışmışım. Hatta bir gün ressamla çalışırken müşteri gelip bana iş soruyordu. Buket´in logosunu, amblemini ben hep kendim yaptım. Yetiştirdiniz ustalardan bahsediyorduk.. Ankara´da meşhur Zürih Pastanesi´nde Mustafa Aydınoğlu´nu ben yetiştirdim. Bana usta olarak geldi. Yılbaşında diyelim ki, Buket olarak bir pasta yaptık. Mübalağa etmeyelim onun en az yedi yüzü benim elimden geçerdi, ben şekil verirdim. Bunun bir meziyeti var. Bir el hareketi ile bir şekil çıkartırsın. Elimde bir pasta ile uğraşırken, gelecek pastanın şeklini kafamda tasarlıyordum. Sizin sadece pastacılık değil, siyaset ile de ilişkiniz söz konusu. Biraz o süreci anlatabilir misiniz? Refaiddin Şahin Doğru Yol Partisi´nden bakan iken ben İl Başkanı idim. 1991-92 yılları. Tarım ve Köy İşleri Bakın iken burada bizzat konuşmasında açık net ?Ben Baki Kamber´in imzası olmadan, selamı gelmeden, onayı, referansı olmadan Ordu´da hiçbir şeyi yapmam? dedi. Hiçbir siyasetçi bu riske girmez ama rahmetli adam açıkça bunu söyledi. 1993-94´te benim siyasi çalışmam devam etti. Ne kadar süre İl Başkanlığı yaptınız? İki yıl kadar sürdü ama benim etkim devam etti sonra da. Ta ki kendim ilgimi çekene kadar. Sonradan yeni girişimlerde bulunurken bile Refaiddin Bey beni aradı. Benimle çalışmak istedi. Ben de O´nu üzmemek için rahatsızlığımı öne sürdüm. O zaman bana ?peki görevi kime vereyim? diye sordu. Ben Güner Sağra´yı işaret ettim. Peki Buket Pastanesi´ni kapatma kararını nasıl aldınız? Tabi çok zor bir karardı. Ama böyle olması gerekti. Buket kurulurken bir şeyden bahsettim. ?Baki-Muhittin Kamber? ortaklığından. 6-7 ay oldu Muhittin rahmetli olalı. Çok temiz, çok düzgün bir arkadaştı. Ben ne dersem onaylardı. Zaten ben işimde bağımsızdım. Yeni Buket´i açarken mesela O´na sormamışımdır. İstanbul´a yılda bir iki kere giderdim. Devamlı yenilikleri takip ederdim pastacılıkta. Benim pasta kutularımı İstanbul´da, Ankara´da görenler şaşırırlardı. Bunları sen nereden yaptırdın diye. Ben devamlı yenilik yaptım. Ama son zamanlarda öyle oldu ki, bu işleri canım çekmedi. Eski şevk, heves kalmadı. Bu kadar ortak fazla olunca zaman sonra anlatmak istemediğim şeyler oldu. Ben de kapatmaya karar verdim. Buket´in kapanma tarihi nedir? Buket´in kapanma tarihini sana günü, saati ile söyleyebilirim. 2012´nin 30 Haziran´ı. Cumartesi günü..

Editör: TE Bilisim