Antik Mısır´da toplum üçe ayrılmış idi. Firavun ve askerleri, rahipler ve toprakta üretimi yapan halk. Halk tarımsal üretimi yapıyor, askerleri ve rahipleri besliyordu. En çok tercih edilen meslek rahip olmak idi. Zira rahipler askere gitmiyor, yan gelip yatıyordu.
Firavun en çok din adamlarından korkuyordu. Bu nedenle en yakın ve güvendiği kişiyi Baş Rahip olarak görevlendiriyordu. Rahiplerin desteğini alamayan Firavun iktidarını sürdüremiyordu. Bu nedenle toplumun siyasi ve sosyal yaşamında rahipler tayin edici kuvveti oluşturuyordu.
Rahip olmak halka açık idi. Insanlar çocukları yetişkin olduktan sonra, Rahiplik mesleğine sokmaya çalışırdı. Rahip olmak için önce, mesleğe giriş sınavını geçmek gerekiyordu. Sınav üç aşamalı idi.
-Birinci aşamada oruç sınavı vardı. Aday üç gün aç bırakılıyor, önüne nefis yemekler konuyordu. Yemekleri yemez ise ikinci sınava tabi tutuluyordu.
-Ikinci sınav için aday 15 gün cinsel gücü artırıcı yemekler ile besleniyor ve karşısına çıplak bir kadın çıkarılıyordu. Aday bunun bir sınav olduğunu bildiği için, iradesini kullanıyor ve kadına dokunmuyor ve üçüncü aşamaya geçiliyordu.
-Üçüncü aşamaya geçmeden önce, Cellat geliyor ve "sen dünya nimetlerinden istifade etmesini bilmiyorsun, idam edileceksin" diyerek adayı alıp boynuna kadar toprağa gömüyordu. Baltayı sallıyor ve tam başının yanında toprağa saplıyordu.
Aday kokudan ölmez ise 32. dereceden acemi rahip olarak göreve başlıyordu.
Tapınakta Tanrı Odası diye bir yer vardı. Tanrı bu odada sadece baş rahip ile görüşüyordu. 32. dereceden çırak, her yıl bir derece atlayarak önce kalfa sonra usta oluyor, ömrü vefa eder ve şansı da varsa baş rahip oluyordu.
Baş rahiplik sırasına ulaşan, şanslı Rahibin en önemli işi, ilk defa Tanrı ile görüşmek idi. Büyük bir heyecan ile Tanrı odasına girdiğinde şaşırıyordu. Ortada Tanrı diye bir şey yoktu. Dışarı çıkıp "Tanrı bana görünmedi" diyemezdi. Dediği taktirde "sen yeterince olgunlaşmadın" ithamı ile karşılaşabilirdi.
Baş rahip, Tanrıya götürdüğü sorunu kendisi çözmek zorundaydı. Öğrendiği bilgileri kullanıyor "Tanrı Dedi ki ..." diyor ve sorunu kendisi çözüyordu.
Olmayan Tanrıya rağmen sistem "toplumu statikoya hapsetmeye" yetiyor ve rahiplerin egemenliğini süreğen kılıyordu.
Din adamlarının, Mısır´da başlayan "Tanrı Dedi Ki" söylemi ile cahil halkı ikna etme yöntemi, günümüze kadar gelmiştir.